Hayatımızda muazzam bir boşluk var bu boşluğu diğerlerinin yaptığı şekilde doldurmaya çalışıyoruz. Sürekli bir şeyler alarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Kazandığımızdan çok daha hızlı bir şekilde harcıyoruz. Aslında bu işin sonunda mutluluğun kapıda olması gerekmez miydi? Çoğumuz ay sonunu zor getiriyoruz. Eşyalar için yaşamaya başladık. Buna yaşamak denirse tabi. İnsanların tarihteki en iyi yaşam standartlarına sahip olduğu bir zamanda, nasıl olurda aynı zamanda daha fazlasına özlem duyulur?
Sanırım bu biraz biyolojik kökenli bir ihtiras gibi ki bu ihtiras zorlu koşullarda hayvanları hayatta tutan iyi bir stratejidir. İlk insanlarda olduğu gibi. Ama bu günümüzde kopukluk yaratıyor. İşte bu yüzden piyangoyu tutturanlar mutsuz. Bu yüzden ev sahiplerinin 3 arabalık garajları var. İlk araba harika bir haz neşe ve mutluluk seli yaratır. İkinci araba birinci arabamızdan sıkıldığımızda ortaya çıkar. Ve biz insanlar hoşnutsuz olmak için ayarlanmışız. Bu gerçekten bir bağımlılık. Ve biz bu bağlılığı teknoloji ve bilgiyle sürdürmeye teşvik ediyoruz. Amerikan kültüründe genel anlamda bu at gözlükleri mevcut.
Kesinlikle hayatımızın nasıl görünmesi gerektiğine dair bir yanılgı söz konusu. Reklamlar olsun, sosyal medya olsun tüm bunlar hayatımızın mükemmel olması gerektiğini söyleyen bir illüzyon. Diğer insanların hayatlarını kullanmak doğal bir şey ve hatta hayali hayatları bile. Reklamlarda gördüğümüz o şekerlemeler, magazin dergilerini açtığınızda muhteşem hayatlarla karşılaşırsınız. Birçok insan için bu tür şeyler şu hale geliyor. Bu hayata nasıl ulaşılır, ne kadar yaklaşabilirim? Bu şekilde yaşamaya çalışırken bir doyumsuzluk oluşabiliyor. Ve yine çoğumuz böyle bir hayat yaşamaktan başka bir alternatif görmüyor. Reklamcılık kültürümüzü kirletip içine sızdı. Reklam izlediğimiz filmlerde, tv programlarında, kitaplarımızda, Hasta hanelerimizde, taksilerde, Bir çaycıda yanına oturan kişi o çay markası tarafından yanına gönderilmiş olabilir. Bu olay yavaşça gelişti. Bir günde bir yılda oluşan bir şey değil bu. Bu bize çok para kazanmak isteyen kişiler tarafından yavaşça ve emin adımlarla 100 senedir satılmaya devam ediliyor. Bize bunlara gerçekten ihtiyacımız olduğuna inandırmak istiyorlar.
Her geçen yıl daha uyarıcı, daha çok baskı, daha çok seçenek, daha çok medya ve daha çok velvele var. İşte bu gerçekten kıymetli olan uyan çağrısıdır ki işleri düzene sokar kolaylaştırır. İnsanlara seçenekleri olduğunu bilmelerini sağlar. Bu durum öyle bir noktaya ulaştı ki bizim için neyin önemli olduğunu bilmiyoruz. Pahalı kıyafetler, sorgusuzca aldığımız onlarca şey… Bunları bıraktığımızda daha özgür daha mutlu ve daha hafif hissetmeye başlayabiliriz. Hayatımıza aldığımız her bir eşyanın bir amacı olmalı. 1990’lardan itibaren dünyada muhtemelen insanlık tarihinden görülmemiş bir alışveriş çılgınlığı yaşandı. Daha çok eşya biriktirir olduk. Öyle ki 50’li yıllarda kişi başına düşen alandan 3 kat daha fazla alana sahip olmamıza rağmen, o kadar çok eşyamız var ki bundan daha fazla alana ihtiyacımız var. Bu yüzden 2.2 miyar karelik bir kişisel depolama endüstrisi var. İnsanlar kocaman evlerde yaşıyorlar ama aslına bakarsanız sahip oldukları alanları pek te kullanmıyorlar. Yapılan bir araştırmada insanların gün içinde evde nerde dolaştıklarına dair bir harita oluşturuluyor. Sonuca göre 4 kişilik ev halkı belki %40’ını kullanıyordu. Kimse yemek odasını kullanmıyordu. Kimse oturma odasını kullanmıyordu. Herkes bu şekilde yaşıyor diyemeyiz tabiki de. Bu doldurman gereken büyük bir boşluk yaratıyor ve insanlar ihtiyacı olmayan şeyleri evlerinden biriktiriyorlar. Hayatımıza uygun alanlar oluşturmak yerine hayatımızı alanlara göre yaşıyoruz. Hiçbir şey yaşayabileceğiniz en küçük alanda yaşamak kadar sağ duyulu değildir.
Daha az şey daha az dağınıklık daha az stres daha az borç ve daha az memnuniyetsizliktir. Oyalanmadan yaşanan hayat. Şimdi daha fazlasıyla düşünün hayatı. Daha çok zaman daha anlamlı ilişkiler, daha fazla gelişim, daha fazla yardımlaşma ve memnuniyet.
Nasıl oluyor da alışveriş yapabiliyorum. Hafta başında evden ayrılırken kişisel eşyalarımı 200 litrelik çöp torbalarıyla taşırken yeni evimde ihtiyacım olduğunu düşündüğüm şeyleri almam gerektiği düşüncesindeydim. Temel şeyler işte. Duş perdesi, havlu, yatak… Evet, bir de kanepe ve ona uygun bir deri koltuk, bir lamba bir çalışma masasıyla koltuğu, şurası içinde bir lambada lazım. Masayla uyumlu bir dolapta lazım tabi. Yatak odasına da bir dolap, yanlara da sehpa lazım. Televizyon için bir tv ünitesi almam gerek. Kafamdaki şey şu kendi dairemi kendi stilimi tarzımı yansıtsın istiyorum. Bu yüzden evde belli dekoratif ürünlere ihtiyacım var. Dur bir dakika benim tarzım tam olarak ne ki? Paslanmaz çelikten çerçeveler, o tarza uygun mu? Tam olarak ne kadar meydan okuyorum. Beni bir espresso makinesi nasıl daha erkeksi gösterir? Bu soruları soruyor olmam beni adam gibi adam olmaktan alıkoyar mı? Bir insanın kaç tane tabağı, kâsesi, bardağı olmalı? Şimdide bir de yemek masası lazım değil mi? Giriş için bir halı, birde banyo paspası. Peki, halı gibi şu koridordaki uzunca şeye ne demeli? Ayrıca şeye de ihtiyacım var. Aman Allah’ım daha ne lazım ki?
Arzuları düpedüz maddi şekilde tatmin etmek, gerçekten ilginç bir olgu. Kafaya taktığınız bir şeyi alıyorsunuz. Sonra onun yeni ve onlarca açıdan geliştirilmiş bir versiyonu çıkıyor. Söz konusu en yeni en popüler en çok aranan ürünler olduğunda müşterilerin o ürünü alabilmek için saatlerce beklediğini görebilirsiniz. Ama artık elinizdekini umursamıyorsunuz. Aslında sahip olduğunuz ürün memnuniyetsizlik kaynağı. Sanırım bizi mutlu edecek şeylerin ne olduğundan emin değiliz. Birçok insan maddi servetin en büyük hedef olduğunu düşünür ve ortaya çıkan her arzuyu karşılamanın bir şekilde hayatı tatmin edici kılmasını bekler. Şu çok açık ki insanoğlu olarak bizler hayatımızda yer alan bizi önemseyen insanlara kuvvetle bağlanırız ve bu durum bazen değişir ve insanların yerini eşyalar alır.
Moda endüstrisindeki mevcut duruma hızlı moda karar veriyor. Eskiden büyüklerimi sadece yaza veya kışa göre giyinirdi. Ama şimdi 52 haftada 52 sezon geçiriyoruz. Senin bir hafta sonra trend dışı kalmışsın gibi hissetmeni istiyorlar ki bir sonraki hafta gidip yeni bir şey al. Büyük moda perakendecileri haftanın kıyafetlerini toptan götürüp kimse tekrar giyemesin diye ya da satamasın diye makasla ortadan kesip yolun ortasına öylece atıldıkları bile görüldü.
Bazı insanlar içindeki bu boşluğu doldurmak için satın alıyorlar. Bu açlık asla dindirilemez. Şöyle bir sonuç çıkıyor bence aslında istemediğin bir şeye asla doyamıyorsun. Diğer bir deyişle aslında daha fazla şey, daha fazla oyuncak daha fazla araba falan istemiyoruz. Bize getirecekleri şeyi istiyoruz. Bütün olduğumuzu hissetmek istiyoruz. Tatmin olmak istiyoruz. Bu akılsızca tüketim, bizi mutlu etmeyen bu şey, aynı zamanda doğanında bozulmasına sebep oluyor. Gerçek bu ve bunun için bir şeyler yapmamız gerekiyor.
JimCarry’nin şöyle bir sözü var “Keşke herkes zengin ve ünlü olabilseydi. İşte o zaman cevabın bu olmadığını anlardı.”İnsanlık kimliğimiz artık ne yaptığımızla değil, neye sahip olduğumuzla ölçülüyor. Bu eşyalar hayatın anlamına ulaşmamıza yardımcı olmayacak. Biriktirdiğimiz eşyalar hayatımızdaki o amaçsız boşluğu dolduramayacak.
Daha azıyla bir hayat düşünün etrafınızdaki karmakarışık hayattaki şeylerin engellemediği tutku dolu bir hayat düşünün. Hayal ettiğiniz şey, amacı olan bir hayat. İnsanları sevin ve eşyaları kullanın çünkü tam tersi bir işe yaramaz.