Son birkaç yazımda bulaşıcı hastalıklar ile ilgili bir yazı dizisi başlamıştım, bu hastalık serisine ara verip azda olsa bağlantılı bir konuya değinmek istedim. Evet kötülükte bulaşıcıdır ama ben yoğunluğumu iyiliğe yönlendirmek ve bu konuya yoğunlaşmak istiyorum. Sanırım dünyayı iyilik kurtaracak sözünün de tam olarak karşılığı bu olabilir. Çünkü her iyiliğin bir karşılığı vardır ve başka insanları da etkiler. İyimserlik de bir alışkanlıktır. Unutmayalım ki alışkanlıklarda bulaşıcıdır. Bir şeyi ne kadar sık ve düzenli tekrar ederseniz o kadar otomatikleşir ve kolaylaşır. Bunu küçük gruplar ile ne kadar yayarsanız, iyileşme o kadar hızlı olur. İnsanlar sosyal bir varlık olarak yine gruplarda iyileşirler. İyilik, iyimserlik, iyileşmek belki de hepsi aynı kökten geldiği için benzer şeyleri çağrıştırıyorlar ve aynı amaca hizmet ediyorlardır değil mi?
Tabi tüm bunların ötesinde iyilik yapılırken beklenti duyulmadan, insanı duygularla yapılmalıdır. Niyetimizi temiz tutmak ve karşımızdakinin yüreğindeki iyilikleri görebilmek için çaba harcamalıyız. Kabuğumuza çekilirsek iyiliğin yayılmasını durdurabiliriz. Mutlak iyi bir insan yoktur, çoğumuzun irili ufaklı pürüzleri yanlışları vardır. Onun için iyilikleri tekrar etmek, yaptığımız yanlışlardan dersler çıkarmak ve sürekli değişim için kullanmak zorundayız. İyilikle yaşamak insana yaşama sevinci verdiği gibi zorluklara karşı başa çıkabilmeyi ve hayatın tadına varabilmeyi öğretir. Bazen toplumda o kadar olumsuz şeyler yaşıyoruz ki maalesef umuduz kırılmakta ve tüm bu çabaların anlamsız veya gereksiz olduğu hissine kapılırız. İyilik, iyimserlik bireysel çabalarımızın ötesinde hukuksal, siyasal, toplumsal olarak birlikte hareket etmeyi gerektirir.
Bu noktada kendimize yaptığımız telkinlerin ve kulaktan kulağa dolaşan iyilik söylemlerimizin mutlu bir toplum oluşturmanın başlangıcını oluşturur diyebiliriz. Yaptığımız iyilikler gibi iyiliklere tanıklık etmekte bizi iyi hissettirdiği gibi aynı zamanda iyiliğe teşvik ediyor. İçimizde uyanan bu istek, fedakarlığı artırmakta nezaket ve cömertliklerin toplumsal boyutta yayılmasını artırmaktadır.
Yapılan bir araştırmada katılımcılar birinin nazik ve yardımcı bir şekilde davrandığına tanıklık ettirilip ardından da kendilerine nazik ve cömert olma fırsatı yaratılıyor. Araştırmacıların anlamak istedikleri bir diğer konu ise tanık olmanın insanlara neden ilham verdiği ve tepkilerini artıran veya azaltan faktörleri belirlemek. Araştırmanın sonucunda fedakarlığa tanık olan insanların benzer davranışlarda bulunma eğiliminde oldukları bulgusuna ulaşılıyor. Bu da, fedakarlığı görmenin bir yankı uyandırdığını ve toplum yanlısı davranışların oldukça bulaşıcı olduğunu gösteriyor.
Araştırma ayrıca bu davranışları herhangi bir yerde okumak, medyada izlemek ve gerçekten tanık olmak davranışın ilham vericiliği üzerinde bir etkisi olmadığını gösteriyor. Herhangi bir biçimde buna maruz kalmak iyilik amaçlı davranışlarda artışa sebep oluyor. Araştırmada yardımın maddi olup olmaması, ya da yapan kişinin yaşının bir önemi olmadığı gözlemleniyor.[1] Bu iyilik hareketlerinin zaman aşımına uğramasının engellenmesi, etkisini kaybetmemesi ve etkisinin artırılması için sıklıkla devam ettirmekte fayda var.
Şahsen bardağın hep dolu tarafından hayata bakmayı tercih ettim, yada inancım bana hep bunun için telkinde bulundu da diyebiliriz. Tabi bunun tam tersi de mevcut, bardağın boş tarafından bakanlar olduğu gibi üstelik bardağın dolu olan tarafının tadının acı olduğunu söyleyenler de olacaktır.
Boston Üniversitesinden uzmanlar tarafından yapılan bir araştırmada, on binlerce kadın ve erkek hastanın iyimserlik seviyeleri, genel sağlık durumları, spor, diyet, alkol ve sigara alışkanlıkları incelendi. Hastanelerde sürdürülen araştırma kapsamında kadınlar 10 yıl, erkekler 30 yıl boyunca gözlemlendi. Çalışma, iyimser olanların yüzde 11 ila 15 daha uzun yaşam süresine sahip olduklarını ve diğerlerine göre 85 yaşına kadar yaşayabilme ihtimallerinin daha yüksek seyrettiğini gösterdi. Stresin bağışıklık sistemine etkilerine de değinen Lee, iyimserlerin enfeksiyonlarla ve stresin rol oynadığı rahatsızlıklarla daha iyi başa çıkabileceklerini kaydetti.[2]
İyimserlik şükre davetiyedir. Güzel düşünen güzel görür, güzel gören hayatından lezzet alır. Psikolojik yanımızın telkinlere karşı ne denli hassas olduğu malumdur. Kötü bir insana, iyisin diye diye iyileşmesi, iyi bir insanın aksi uyarılara yenik düşerek kötüleşmesi pratikte az değildir.
Tasavvufi öğretide şöyle denilir: Ayıp ve kusurları gören sol gözün sürekli kapalı olsun. İyilikleri gören sağ gözünü ise sürekli açık tut. Muhatabına sağ gözle bak, onun iyi yanlarını keşfe çalış. Sendeki bu gayret zamanla ondaki iyiliklerin inkişafına sebep olur. Gözünü yumduğun yanlar ise, bakımsızlık sebebiyle günden güne, küçülür, bodurlaşır ve nihayet ısrarındaki sebatın ölçüsünde kurur, yok olur gider. Aksi bakış ise hem onu hem de seni mahveder..
Özellikle, kötümserliğin kurumsallaşarak yaygınlaştığı günümüzde, iyi niyetli, iyi düşünceli, iyiyi gören, iyiyi söyleyen, duru gönüllü kişilere ihtiyacımız var. İyimserlik, hiçbir zaman realitelere göz yummak ve ütopyaya sığınmak anlamına gelmez. Belki, realitenin zıtlardan oluşan bir ahenk olduğunu baştan bilmek ve beklentileri bu ahenge uygun akort etmek anlamına gelir. İyimser kişi, olumsuzlukları da aynen olumlu olaylar gibi reel dünyanın bir parçası olarak görür. Olumlu ya da olumsuz her olayı hayırlı neticeye icra etmeye çalışır. İyimserlik, her şeyi bilip takdir eden ve her takdirini yaratmaya gücü yeten bir Allah’a iman ile beslenirse, insandaki varlığı geçici bir halden sabit bir karaktere dönüşür.[3]
Değişimler daima tekil olarak başlar ve çoğul olarak devam eder. Kişi iyimser olursa iyiliğe o kadar yatkın olur. Bunu süreklilik ile beslerse sabit bir karaktere dönüştürür ki bu da dönüşümün başlangıcı olur. Hangi karakter (iyi veya kötü) olursa olsun aynı ortamda bulunduğu, kişi veya kişilere kendi kokusunu sirayet ettirir. İyimserliği gibi iyiliklerini de bulaştırır.
Hadi sevgili okurlar! İyileşmek için kendimize bir miktar iyimserlik bulaştıralım ve bunu iyilikler ile süsleyelim. Göreceğiz ki iyimserlik gibi iyiliklerde herkese bulaşacak. Alternatifler oluşturmayı, adil ve etik olmayı benimsemeyi öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor. Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz, bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz.
Muhammed Zeki Aygur
Veteriner Hekim