DİRİLT KALBİNİ - NOUMAN ALİ KHAN (İkinci Kısım)
Yazar, kitabın 3. Bölümünde helal haram dengesinin tepetaklak edilmesinden dolayı yaşadığımız sıkıntılar üzerine değiniyor. Evet, bir bina ne kadar yüksek olacaksa, zemin de o kadar derin ve sağlam olmalı. Kur’an’ın üçte biri olan Mekkî surelerde şer’î hükümlere pek rastalyamayız. Zira neye inandığımızı tam manası ile idrak etmek, temeldir. Temel (ahlak-iman) düzgün olmadıktan sonra üzerine kurulan her kat (amel), binayı yıkılmaya doğru iter.
Bir soru soruyor yazar: Nasıl kazanıyoruz? “Malları aranızda haksız yere yemeyin.(Nisa Suresi, 29)” ayeti acaba bize ne kadar hitab ediyor, güncele vurduğumuzda? Krizi fırsata çevirmek adına yapılan fahiş artışlar, satacağımız ürünün kusurunu belirtmemeler, işin hakkından fazlasını talebetmeler, siyasi-ekonomik rantlar, akrabacılık, anlaşmalara uymamalar, her türlü hileye tevessül etmeler… Allah aşkına bu ahlak, Müslüman ahlakı mı? Art niyetlilerin, İslamafobia’yı yayanların, sekülerlerin vs. eline koz vermeye ne zamana kadar devam edeceğiz? “Ya Rabbi! Bizleri inkâr edenlere fitne aracı kılma!” (Mumtehine Suresi, 5) ayetinin mahiyetini daha ne zaman kavrayacağız? İstatistiklere baksak, Müslümanlara bu yaftayı yapıştıranların, eleştirdikleri hususlarda Müslümanlardan altta kalır hiçbir yanı yok. Hatta Müslümanların yaptıkları, onlara nazaran devede kulak, fakat Müslümanlar suçlu. Neden? Yanlış bir şey onlardan hasıl olduğunda normal görülür, zira muhatap oldıkları değerler, helvadan putlardır.Oysa kendisine Müslümanlık şerefi verilen bizlerin hesap vereceği yüksek bir makam var ve bu yüzden vicdanımızın kaim olması gereklidir. Bunu ikame etmenin yolu da büyük günahlardan kaçınmaktır. Zira Rabbimiz(C.C.) büyüklerinden kaçındığımız takdirde, küçük günahlarımızı örteceğini söylüyor.
Bunun yanındaMümin’e yakışan, başkasının değil kendi günahının yargıcı olmasıdır. Zira dinin hükümleri evvela bizim için vardır. Kişi kendi günahına kör olduğu vakit, başkasının günahlarının dedektifi olur. Bu hastalıklı bir psikolojidir. Bu sebepten tecessüs mümine yasaktır.
Yazar daha sonra malımızda akraba ve yoksulların payı olduğunu ve onlara harcamanın hangi sınırlar dâhilinde olduğunu belirtiyor. Aileye ikramın abartılıp tebzir etmenin olumsuzluğunu, çocuklarımızın nasıl doyumsuz bir tüketim canavarına dönüştüğü üzerinden anlatıyor. Daha sonra infakın ruhunu anlatıyor ve şunu ekliyor:
“Hakiki rızık, verdiğimiz zaman bize ihsan edilen Allah'ın rahmetidir, ele geçirdiğimiz değildir. Zira biz verdiğimizi sanırız ancak aslında Allah'ın rahmetini almışızdır…”
Kitabın 4. Bölümünde güncel meseleler üzerine değiniyor. Kız çocuğu meselesinin bazı toplumlarda hala bir utanç sebebi olduğunu yazarımızdan öğreniyoruz. Evet, kızını gömen kişiler kalmadı belki. Ancak onları, beslediğimiz tutumlarla yerin dibine batırdığımız gerçeği var. Evet, erkek evin reisidir. Bu, Ali’nin-Veli’nin değil, Allah’ın (C.C.)Kur’an-ı Kerim’de verdiği hükmüdür. Anne-babaya itaat de Kur’an’da belirtilmiştir. Yazar, bunun hakikat olduğunu fakat dinin bu hükümlerinin muhataba karşı silah olarak kullanılmasının doğru olmadığını ifade ediyor.
Charlie Hebdo saldırısı üzerinden Müslümanların alması gereken tavra değiniyor. İncinmeye hakkımızın olduğunu ancak üslubun da bu konuda belirleyici olduğunu belirtiyor. Evet, onlar bizimle alay ederken nasıl haksızlarsa, biz de kendimizi ifade ederkenki usulsüzlüğümüzle ve kendimize dönüp bakmayı reddedişimizle o kadar haksızız. Zira bizler, ceddimizin mirasına katkı sunmak yerine o mirası tahrip edip İslam’ı böyleymiş gibi gösterdik ve arayışta bulunanların İslam'dan kaçmasına sebep olduk. Mekke müşrikleri hak yolda oldukları için sahabeye karşı çıkmışlardı. Modern münkirler ise davet ettiğimiz hakikatlere önce bizim uymamamızdan dolayı karşılar. Bunun yanında bilinmeli ki vusulsüzlüğümüzün(amacımıza ulaşamama) sebebi, çoğu zaman usulsüzlüğümüzden gelir. İşte bu yüzden onlara kızmaktan önce kendimizi düzeltme yolunu seçmemiz ve üslubumuza dikkat etmemiz gerektiğini ifade ediyor.
Yazar, Lokman Suresi 6. ayeti rehberliğinde müziğin, rahmanî duyguları köreltme aracı olarak kullanılması ve bunun doğurduğu sakıncaları gözler önüne seriyor.Bir ses sanatçısı olarak söyleyebilirim ki müzik, meşru ve fıtrî bir ihtiyaçtır. Alimler ihtilaf etse de çoğu fukahaya göre eşyada asıl olan ibahadır. Kişiyi şehvete, şiddete, dinin hükümlerini alaya çağırmadığı ve usulüne uygun yapıldığı müddetçe müziğin faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bahse konu pop, rap, hip hop veya trap müziklerin seyri, müziği haram olarak görenlerin iddialarını haklı çıkaracak hale evrilmeye başladı. Anlamsızlık, ahlaksızlık ve görsel fuhşiyatla desteklenmiş, birbirini tekrar eden müziklerin ruhumuzda oluşturduğu tahripler; (içine dâhil olduğum) yeni neslin imhasında ne derece önemli, varın düşünün. Kulaklarımız Kur’an dinlerken veya okurken ağırlaşıyor, nasihatlere tıkalı kalıyor. Çünkü hak ile iştigal etmeyen ruhu, batıl işgal ediyor. Adorno’nun ‘Kitle Endüstrisi’ dediği ve insanları emperyalistlerin oyuncağı haline getiren en önemli aracın müzik olduğunu düşündüğümüzde, durumun vehameti daha da ciddileşiyor. Bu sebeple müzik konusunda kendimizi tekrardan sorgulamalıyız. Başta ben olmak üzere…
Son bölümde hayatı uhrevi bir düzleme oturtma gereğini işliyor. Dünya hayatının eninde sonunda kuru bir çöp kırıntısına dönüşeceğini bilen ve ahiret yurdunun asıl varılacak yer olduğunu kavrayabilen bir insanın, hesabı verilebilir bir yaşam sürmede sıkıntı yaşamayacağını belirtiyor. Bu hayatın, insanın ezelden ebede yolculuğunun en kısa ama geleceğimizi etkileyen en önemli süreç olduğunun şuuruyla yaşamımız gerektiğini belirterek kitabını bitiriyor.
Hastalık teşhis edilmeden tedavi olmaz. Bu sorunları belirten bendenizin de, bu eleştirilere muhatap olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ama bu sıkıntıları sümenaltı etmek yerine, tedavi için çareler aramak gerekli. Kanımca her bir teşhisi ve tavsiyesi, (inşaallah) kalbimizin dirilmesine vesile olan ve Kur'an'dan hikmetler barındıran bu kitabı okuyun derim. Bitti
Rabbim kitaptan ayırmasın…