Fıkhu’s-Siyre (Ramazan el-Buti / 1.kısım - Mekke dönemi)
Hazreti Muhammed(Sallalahü aleyhi vesellem )...Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle insanlarakitabı-hikmeti öğreten, onları temizleyen, tüm âlemlere rahmet,en güzel örnek ve büyük ahlak sahibi Peygamber(Sallalahü aleyhi vesellem )...Yeryüzünde hiçbir insan yoktur ki O'nun(Sallalahü aleyhi vesellem ) kadar ahval, akval ve ef’aliyle velhasıl tüm yönleriyle tanınsın, bilinsin ve örnek alınsın!
Resulullah’ın(Sallalahü aleyhi vesellem) örnek hayatı eksenlisi yer, tabakat, hadis ve fıkıh gibi nice ilimler neşet etti. Bu ilimlerden ikisi Resulullah'ın(Sallalahü aleyhi vesellem) hayatının kronolojik incelendiği ve yolunun tasvir edildiği Siyer, diğeri ise Müslümanların bireysel ve toplumsal yaşantısının incelikli kurallarını düzenleyen Fıkıh, diğer adıyla İslam Hukuku'dur. Bu iki ilim,müstakil fakat mütefavit(iç içe) ilimlerdir. Siyer’in sade anlatımıyla telif edilen eserler bulunduğu gibi, hadiselerden dersler ve fıkıh hükümleri çıkaran ve hükümlerin hangi sebep ve hikmetlerle verildiğini anlatan eserler de mevcut.
Bu yazıda, bu siyer kitaplarından biri olan Üstad Ramazan el Butî'nin yazdığı Fıkhu'sSiyre adlı eserinden esinlendiklerimi kısa kısa değerlendirmeler şeklinde aktarmaya çalışacağım. Haydi bismillah!
Yazar el-Butî, siyerin önemiyle yazısına başlıyor. Evet, Siyer Hazreti Muhammed'in(Sallalahü aleyhi vesellem) nebevi kişiliğini tanımak, erdemli bir hayat yaşamak, ayetlerin hikmetini kavramak ve kişiyegereken İslami kültürü aşılamak için canlı bir örnek olması açısından önemlidir. Yazar, İslam'ın Arap Yarımadası'na gelmesini başka milletlerin sapkınlığı ve Arapların diğerlerinden bir nebze daha temiz olmalarını sağlayan Haniflik gibi nedenler üzerinden temellendiriyor.
Resulullah'ın(Sallalahü aleyhi vesellem) yetim olarak doğması, süt anneye verilmesi, şakk-ı sadr meselesi, öksüz büyümesi ve dedesini kaybetmesi... Doğumdan itibaren yaşadıkları,Resulullah'a(Sallalahü aleyhi vesellem) görünüşte eziyet gibi gelebilir; fakat tüm bunlar,Rabbinin(Celle Celalühü.),Resulünü(Sallalahü aleyhi vesellem) tüm esbaptan sıyırarak yalnız kendisinin terbiye etmesi ve olgunlaştırması için birer eğitim metodudur.
Genç Muhammed'in(Sallalahü aleyhi vesellem)‘el-emin’ olarak vasıflanması, onun peygamberlikten önce de yüce bir ahlak üzere olduğunun en güzel alametidir. Bu sebepledir ki Tahire olarak nam salmış Hz. Hatice(r.a) ile evlenmiş, yeryüzünün ilk mabedi Kâbe’nin yeniden inşası esnasında Hacer’ul Esved’in kim tarafından yerine konulacağı tartışmasında herkes O’nun (Sallalahü aleyhi vesellem) verdiği hükme razı olmuştur. Müslümanların güven ve eminlik konusunda Resulullah’tan(Sallalahü aleyhi vesellem) alacağı çok ders vardır.
Nur Dağı’nda aldığı vahyin hemen ardından gizli-açık davet sürecini yakın akrabadan başlatıp Mekke'ye yayması ise, davetçi kişilerin örnek alması gereken tedriciliğe örnektir.
Hakaret, işkence,zulüm, uzlaşma siyaseti ve nihayetinde boykot süreci görünüşte bir fitnedir. Fitne ise hası, sahteden ayıran en önemli araçtır. Bu sebepledir ki Mekke devrinde nifak namına bir durum yaşanmamıştır.Sahabenin her biri, bu beladan kenetlenmiş bir bina gibi çıkmışlardır. Müslümanların bu konuda da sahabiden başta ‘metanet’olmak üzere alacakları birçok ders vardır.
Habeşistan, Taif ve Medine hicretleri... Hicretler bize, dini ve onun ilkelerini korumak için tüm imkânları seferber etmek, bu uğurda vatanı, malı ve hayatı harcayabilmek ve gerektiği zaman onları terk edebilmeyi öğretir. Çünkü din yok olunca vatanın da, servetin de, toprağın da bir anlamı kalmaz. Bunu kaim etmek için her şeyini geride bırakıp, gerekirse gayrimüslim memleketlere hicreti dahi göze alabilmeli Müslüman. Zira dava büyük, uğruna çekilecek çile kutsaldır.
İnsanın ayakta kalmasını sağlayan en büyük güç, ona destek veren ailesidir. 'Hüzün Yılı'nda Resulullah, bu iki dayanaktan Hazreti Hatice ile Ebu Talib'i kaybetti. Fakat Allah(Celle Celalühü), Resulullah’a (Sallalahü aleyhi vesellem) asıl dayanağın kendisi olduğunu,ilk çocukluk dönemi mucizelerinden sonra İsra ve Miraç mucizeleriyle tekrar hatırlattı. Hem beden hem ruhla yapılan bu yolculukta Peygamberimiz (Sallalahü aleyhi vesellem), ahirete imanın hakikatini bizatihi müşahede etti. Bu vesileyle hem Resul moral buldu, hem de sahabeler imanlarını artırarak sıddıkiyet makamına erişti. Bundan hareketle Müslümanlar,her şart ve zeminde ‘İnnalillahi ve innaileyhiraci’un’ ruhuyla donanmalı;karşılaştıkları bela ve musibetleri, kendilerini Allah'a(Celle Celalühü) yaklaştıran vesileler olarak görmeli ve tek sığınağın O(Celle Celalühü) olduğunu aklından çıkarmamalı. Resulullah’la(Sallalahü aleyhi vesellem) ilgili sahih bir hadise “O(Sallalahü aleyhi vesellem) söylediyse doğrudur.” Düsturuyla yaklaşmalı, hikmetini araştırarak şüpheden arınmalı. Öylece imanını sadakat ile süslemeli. Devam edecek...(İnşallah)