“Oku” diye başlayan bir çağrının zamanlar sonrası muhataplarına 14 asır öncesinden seslenmişti Allah (cc). İlk isteği ve emri “oku” olan bir hayat tarzının müntesipleri olan bizlere böyle sesleniyordu. Peki neden çok önemli bu okumak ki, insanın içini dışını bilen ve âlim olan Allah (cc) ilk nokta atışını ‘okumak’tan yapıyor, bir düşünelim.
“Ey insan! Akleden kalbinin adıyla oku. Onu yaratanın adıyla oku. Onu sana okutanın adıyla oku. Oku ey insan! Çünkü sen kâinatı okumak için yaratıldın. Okuduğun her bir kâinat kitabından kendine özgü bir kitap yazacaksın. Dikkat et kaynağın sağlam olsun! Sana sağlam olanı sunuyorum, oku!” dedi o mesajı gönderen. Biz de okumaya çalışacağız bu kitabı. Bu kitabı anlamada, kavramada ise söz ve manayı kitabın maksadından ayıklama yöntemini kullanacağız ki O (cc) bize maddi ilmin (bilimin) kapılarını “Kitab”ının altındaki dipnotlardan açacak ve bizler o kapıdan girerek ilmin içine dalacağız. O(cc)’nun yüce elçisi de(sav): ”O’nun, kişiyi sevmesi halinde; kişiyi Âlim yapar. Akıl ve idrak ile doğru yolu ve bilgiyi buldurur” der.
Okumak bu kadar önemli ise ve bizim fıtratımızın sahibi olan Allah(c.c.), bize ilk emrinde “Oku” diyorsa bizim okumak, bilgilenmek, bilgilendirmek için nice ter dökmemiz ve bu nimetin farkında olmamız, aynı zamanda da bununla ilgilenenlere çokça değer vermemiz gerekir. Çünkü O(cc) da, Elçisi(sav) de buna önem vermiştir. Örneğin O(cc)’nun “ ve elbette onlara, olan-biten her şeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.”, “Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.” gibi mesajları konunun ne kadar önemli olduğunu anlatacak cinsten.
Bir gün mescitte sohbet edenler ve ilim hakkında konuşanları görünce; ilimle ilgilenenleri övmüş ve onların yanına oturmuştur Nebi. Allah-ü Teala da “Ey İbrahim ben Âlim’im ve âlim olan kullarımı severim.”diye buyurmuştur. Ne denilebilir ki artık ilim ve alimin önemini belirtmek için.
İlim, kendisi için sıkılanlara, gerilenlere kendini teklife karşı “evet” cevabı vermiş yar gibi gösterir. Kimin yüzüne gülmemiş ki; Aristo’nun, Eflatun’un, Farabi’nin, Gazali’nin ve daha sayamayacağım binlerce kişinin… İlim onları maşukları olarak tanıtır bizlere. Onlar da maşuklarının bu iltifatlarına bir iltifatla cevap vermiş ve kitaplarının ilk başlarına ilmi yerleştirmişlerdir. Bunun en açık örneği Gazali’nin “İhya-i Ulumiddin” inde ilk babı “Kitab-ul İlm” olarak seçmesidir. İlim sahibi kişilerin karşılığını bir de Allah (cc) fazlasıyla veriyor, mal, makam yerine ilmi seçen Hz. Süleyman(as)’a yaptığı gibi.
Şimdiye kadar yazdıklarımızı toparlarsak insan;
- İlim peşinde koşacak, her şeyini verecek,
- İlimle uğraşanların soluduğu havayı teneffüs edecek
- Aldığı ilim sayesinde ilim taraflarınca “alim” olarak nitelendirilecek kadar ilim sahibi olacak
Ve İşte her şeyin bittiği, bütün engellerin üslerinin toplandığı nokta… Muallimliğin en can alıcı noktası, alimden de daha yüce olan muallimin hikmet nüansı:
-Bütün öğrendiklerini uygun zaman, mekan ve durum içinde; muhatabının hazır bulunuşluk düzeyini, yaşını, bireysel farklılığını, geçmiş öğrenmelerini dikkate alarak öğretecek.
Son madde muallim niyetindekiler için en zor bir madde olsa gerek. Çünkü belirsiz bir şekilde duran kafa kütüphanenizin hepsini düzenleyecek ve bunların arasından milyon ötesini muhatabınıza sevgi, şefkat ve sabır ile sırasıyla sunacaksınız. Eğer sunamazsanız karşınızdakinin beyin binasını domino taşlarıyla yıkarsınız.
Bu kadar zorluktan sonra bir güzellik gerek. O da muallimliğin sanatsal mahiyeti. Bir sanat veya zanaat ile uğraşan kişi zaman kaybının yanında materyal kaybı da yaşar ama bu muallim için geçerli değildir. Muallimin materyali lisanı ve aklıdır. Bu materyaller konuştukça açılırlar. Yani işleyen demir pas tutmamış olur, yani kısacası Muallim her türlü kazanmış olur.
“Onlara rızıklandırdıklarımızdan verirler.” idi ilahi mesajın bir pasajı. Bir ilim muallimin, muallim de toplumun temel rızıklarındandır. Çünkü yeni nesil onun eseridir. Öyleyse muallim dostlarım, hocalarım!
Yere ekin ki ,göğe bakasınız…