Hepimizin diline pelesenk olmuş 28 Şubat. Ancak bu millet ne 28 Şubatlar yaşadı. Ve halen 28 Şubatlar devam etmektedir. 28 Şubat’ın iyi anlaşılması için biraz durup sakin bir şekilde düşünmeye değer ve gelecek nesle iyi bir şekilde anlatılması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Çünkü tarihini bilmeyenler, geleceğini inşa edemeyecekleri gibi tarihten ders ve ibret almadıklarından daha çok 28 Şubatlar yaşamaya devam edebilirler. Bunun için istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy ne güzel açıklamış bu durumu “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar, tarihten ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi” şeklinde çok güzel veciz bir şekilde açıklamıştır.
Millet olarak 1920’li yıllardan beri aslında hep 28 Şubatlar yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin 54. Hükümeti DYP ile Refah partisi birlikte kurulmuş ve Başbakan Necmettin Erbakan olmuştur. Ancak bu durumdan Türk Silahlı Kuvvetleri ve kendilerini bu ülkenin asıl sahipleri olduğunu sanan bir takım, basın, vakıf ve gizli güçler İslami söylemi olan bir partinin başa gelmesini hazmetmediler. 28 Şubat 1997 tarihli MGK bildirisi ile sözde irtica ile mücadele adı altında hükümete bir program dayattılar. Ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Vural Savaş” laiklik karşısı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle RP’nin kapatılması istemiyle açtığı dava Refah Partisi’nin kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. 1998 yılında Anayasa mahkemesi RP’nin temelli kapatılmasına ve Erbakan ve beş arkadaşının 5 yıl siyaset yasağına çarptırılmasına karar verilmiştir.
Ve pusuda bekleyen çakallar gibi tüm resmi kurumlar Müslüman avına başladılar. Türkiye’de İslam adına hiç bir kurum, vakıf, cemaat, parti ve her türlü söylem ve eylemde bulunanları takibe almış, kapatmış ve yüzlerce Müslüman dindar insanı çeşitli hile ve oyunlarla hapse atmış, Üniversitelerde okuyan tüm başörtülü bayanların okula girmesine müsaade edilmemiş ve askeri vesayet tüm gücü ile sahaya inmiştir.
İslam’ın bir daha bu memlekette yeşermemesi ve bir daha kendilerince İslam’ın kökünü kazımak için her türlü yol mubah anlayışıyla işe koyuldular. İmam hatip okullarının ilk ve orta kısımları kapatıldı. Tüm özel ve resmi Kur’an kursları kapatıldı. Üniversiteye başörtülü öğrencilerin girmesine yasaklar getirildi. Camilerde kuran kursu öğretmek isteyen inançlı insanları tutuklandı, cezaevine konuldu ve halen bu suçtan yargılanan ve hüküm giyen insanlar 20 yıldan fazla cezaevinde bulunuyor. Kamusal alan diye bir kavram çıkartıp başörtülü memurların işine son verildi. Bir kısmı başlarını açmak zorunda bırakılmıştır. Bununla beraber olmadık hakaretler, linçler basın yolu ile devam etmiştir.
O tarihte inançlı insanların yaşadıkları dramları burada yazmaya kalkışırsak kitap yazmış olacağız.
Ancak dedik ya, 28 Şubatlar sadece bu tarihe özgün bir durum değildi. Cumhuriyet kurulduğundan beri halkın isteklerine, inançlarına, dillerine ve dinlerine karışan, onları zorla batının kültürüne aşılamak isteyen bir elit tabaka olmuştur. Cumhuriyet tarihinden bu yana bu millet nice askeri darbeler, muhtıralar ve baskılar görmüştür. Ancak tüm bu baskı ve dayatmalara rağmen milletimiz bu elit tabaya boyun eğmemiş ve her seçimde kendisine yakın hissettiği, inancına saygılı ve milli menfaatleri isteyen partileri Her türlü bedeli göz önüne alarak.
desteklemiştir.
Tüm bunlar aziz İslam dininin ayakta kalması, yaşanabilir bir hayat tarzı kalması ve gelecek neslin inançlı ve milletine saygılı ve milli menfaati gözetleyen bir neslin yetişmesi içindi.
Millet olarak bu kadar baskı görmüş, vurulmuş, cezaevine konulmuş, hor görmüş ve her türlü bedeli göze almasının sebebinin inançlı ve kendilerine saygılı bir yönetimin gelmesi içindi.
Şuan da, 28 Şubat’ın muhtıraları, askeri vesayeti ve brifingle karar veren hakim ve savcılarının kararları ile yüzlerce insanımız cezaevinde haksız ve hukuksuz olarak yatmaktadırlar. Bu bedeli ödeyen, inançlı yönetim gelsin diye mücadele eden insanların bugün halen cezaevinde olmaları hem kendilerini, hem ailelerini hem de onlar gibi düşünen insanları büyük bir hayal kırıklığına uğratmaktadır. Oysa bugün inançlara saygılı ve muhafazakar bir partinin halen görevde olmasının mimarları şuan da cezaevinde yatan insanların gayreti ile olmuştur.
Bu böyle iken, halen herkesçe lanetlenen, kınanan o günün hâkim ve savcıların adaletsiz ve hukuksuz yargılamaları ile insanların kararları halen yürürlükte olması içler acısıdır.
Bu hükümetten beklenen husus, 28 Şubat yargısının hâkim olduğu dönemde verilen kararların hukuksuzluğu kabul edilerek yeniden adil bir yargılama yapılmasıdır.