Dünyanın gidişatının iyi olmadığı kanısı herkes tarafından kabul görmüş durumda. Aslında Dünyanın gidişatında değişen bir şey yok. Dünya ve evrendeki tüm yıldızlar, gezegenler ve gök cisimleri, hepsi Allah’ın koyduğu hudut ve kurallara göre hareket etmektedir. Dünyanın gidişatının iyi olmadığı denildiğinde, insanlığın gidişatı kast edilmektedir.
Buradan hareketle; şu anda insanoğlunun yaşam serüvenine bakıldığında, dünya-dünya insanının kötü insanlar-şirketler tarafından işgal altında olduğu görülecektir. Şuanda 20. Yüzyılın insanı işgal altında olduğunu, şu anda yaşama biçimini, tercihlerini, korkularını, endişelerini kendi hür düşüncesi ile karar kılmadığı, aslında tüm bu yaşama tercihlerimize bazen gizli bazen açıktan müdahaleler yapıldığı açıktır.
İnsanoğlu şunda hem ekonomik olarak sömürülüyor, hem de hayatta istenilen yaşam kalitesinin çok uzağında bir yaşam sürüyor. Yaşadığımız dünya düzeninin, düzen kurucuların, kapitalizm sisteminin , insanoğluna hep kendisine vaat edilen ve gerçekte ulaşamayacağı hayat kalitesi umuduyla arkasında koşturarak hayatını yıpratmaktadır.
Diğer tarafta, son iki yıldır, insanoğlunun karşı karşıya kaldığı bu ne olduğu belirsiz hastalıkta cefası. Ekonomik eşitsizlik, işsizlik ve hastalıkla mücadele edilirken, gıda da hiçbir neden yokken, fiyat artışlarının tüm dünya ülkelerinde birden artması bu da bunun altında gizli bir el yattığını gösteriyor. Gıdada fiyat artışlarının genelde bir bölgede veya bir ülkede kuraklık olursa, gıda üretimine zarar verir bu da o bölgede, ülkede gıda fiyat artışları olur. Ancak şu anda kışın ortasında ortada hiçbir şey yokken gıda fiyat artışlarının tüm dünyada artması garip ve sorgulanması gereken bir durumdur. Bu veriler bize dünya ve dünya insanı belirli bir kesim ve şirketlerin işgali altında olduğunu, bu şahıslar-şirketler dünyayı ve dünya insanının felaketleri üzerinde yoğun bir çaba gösterdikleri görülmektedir.
Bu dünyayı işgal eden şahıs ve şirketlerin sadece bunlarla yetinmiyor. İnsan nesli üzerinde laboratuvarlarda denemeler yaptığı bilinmektedir. Hem insanın yaşamı hem de insan nesli tehlikede olduğu gerçek bir vakıadır.
Eskiden işgal ve sömürü topraklar üzerinde savaşlarla yapılmaktaydı. Bir devlet/ülke asker gücüyle işgal edilir, oradaki insanları kendi çıkarları doğrultusunda çalıştırır ve sömürürdü. Bu durum işgal eden ülke için fazla risk ve masraflıydı. 20. Yüzyılda bu sömürü ve işgal şekli değişti. Bir devleti işgal ediyorsunuz, sömürüyorsunuz ancak insanlar işgal altında olduklarını ve sömürüldüklerini anlamazlar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar. İşte en tehlikeli işgal ve sömürü çeşidi, bu beyin işgali ve sömürüsüdür.
Dünya ve dünya insanı, kötü emellere sahip insanların ve şirketlerin işgal ve sömürüsü altında olduğunu söylerken, sadece üçüncü dünya ülkeleri kast edilmiyor. Avrup’a da yaşayan insanlarda dahildir. Ekonomik olarak her ne kadar iyi görünse de, tüm insanlar biyolojik tehdit altındadır.
Dünyayı işgal ve sömüren bu kurumlaşan şahıs ve şirketlerin dünya insanı üzerinde nasıl kötü emellere sahip olduğu açıktır. Bu bilgiler artık bilgi olmaktan çıkıp haber niteliğini kazanmıştır.
Dünya ve dünya insanının önümüzdeki kısa dönem içerisinde büyük felaketlere doğru sürükleneceği görülmektedir. Peki, dünyayı ve dünya insanını bu işgal hareketlerinden nasıl kurtarılabilir sorusu akla gelir. İnsana; aklı, beyni işgal altında olduğunu kabul ettirmek elbette zordur. Ama bu imkânsızdır anlamına gelmez.
Bir sonraki yazımızda bunun cevabını aramaya çalışacağız inşallah...