Bugünlerde Türkiye‘nin gündemi her ne kadar çok yoğun ise de, biz dış politikadan çok iç siyasetle ilgili olan Başkanlık sistemine yoğunlaştık. Tabi hayatta cereyan eden tüm olaylar aslında her ne kadar birbirlerinden bağımsız ve ayrı gibi görünse de; gerçekte her olay, her söz, her eylem bir şekilde dolaylı veya dolaysız bir şekilde birbirinden etkilenerek aralarında bir bağ vardır. Hani diyorum ki, Başkanlık sistemi de dış siyasetle de bir ilişkisi vardır. Zaten bugünlerde doların namlusunun bize doğru çevrilmesinin nedeni de Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçişinin batının kabullenemeyişi ile ilgili bir nedendir.
Ülkemizde de bu konu gerek televizyonlarda, gerek gazete sayfalarında ve özellikle sosyal medyada yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Ancak ülkemize öngörülen, tartışılan Başkanlık sisteminin muhteviyatının tam olarak doldurulmadığına inanıyorum. Yani öngörülen Başkanlık sisteminin getireceği ve götüreceği tam olarak anlaşılmadığını ve bu sistemi getirmek isteyen AK parti de kafasında nasıl bir Başkanlık sistemi olduğunu yeteri kadar halka anlatamamaktadır. Belki de Başkanlık sistemini halka ve seçmene anlatacak yeteri kadar kalifiyeli elemanı yoktur.
Mesela getirilmek istenen Başkanlık sistemi ile ilgili, mevcut yerel yönetimleri ve teşkilatlarının bu konuda söyleyebilecekleri söz var mıdır bu ayrı bir konu. Bilindiği üzere Dünya’da ekonomik ve askeri gücü ellinde bulunduran ve dünya ülkelerine diş geçiren ülkeler, Başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Bizim de tarihteki medeniyet geleneğimizde yönetimde tek adamlık yönetimi vardır. Dünyada yüzlerce yıl hükmeden, uygarlıklar ve medeniyetler kuran ülkelerin hepsi tek adamla yönetilmiştir. Ancak gerek tarihte iz bırakan imparatorlar gerekse de yaşadığımız çağda mevcut bulunan Başkanlık sisteminde bu Başkanların meclisleri mevcuttur.
Bu, tek adamlığı veya krallığı savunuyorum anlamına gelmez. Çok başlılık hiç bir evde, şirkette, köyde ve nereye uygulamak isterseniz hep sorun çıkarabilecek bir sistemdir. Şuan Dünya’da süper dediğimiz ülkelerin Başkanlık sistemi ile yönetildiklerini yazdık. Ancak her ülkenin kendisine göre Başkanlık sistemi mevcuttur. Kendi örf ve adetlerine, göreneklerine, ülkedeki mevcut dil ırk farklılığına göre kimseyi hor görmeden ve kimseye imtiyaz bırakmadan birlik ve beraberliklerine fitne düşürmeden sistemlerini kurmuşlar. Biz de Başkanlık sistemi denilince hemen ABD akla gelir. Ve Başkanlık sistemi nedir, nasıl işler, artısı-eksisi, nedir- ne değildir sorusunu, sistemi zihnimizde olduğu gibi ülkemizde tatbik ettiğimizde haklı olarak insanı endişelendirir. Bu sistemin bize uymadığını ve Başkanlık sistemine topyekün karşı çıkmaktayız. Oysa şuan da ülkemize getirilmek istenen sistemin dışarıdan olduğu gibi getirilmeyeceği Türkiye usulü bir başkanlık sistemi kurulacağı beyan edilmektedir. Başkanlık sistemi şuanda Meclisten ana hatları ile yavaş yavaş rengini belli etmeye başlıyor. Önümüzde de referandum var. O zamana kadar Türkiye’ye getirilmek istenen Başkanlık sistemi hakkında kafamızda bir şablon belirecektir. Dolayısıyla şimdiden Başkanlık sistemine karşı çıkmak ya da tümden reddetmek yersiz ve gereksiz kaygılardır.
Her sistemin kendisine göre artı ve eksileri vardır. Şuanda mevcut merkezi yönetimin sakıncaları ve hantallığı olduğu gibi Başkanlık sisteminin de kendisine göre başka sakıncaları olabilir. Her sistemin tartışılacak yönleri muhakkak vardır. Sistemlerin işleyişinde tabi ki sistemden kaynaklanan sorunlar olduğu gibi, gerçekte ise asıl ve önemli olan insanların kişiliğidir. Halkın seçeceği insanlardır. Kanunlar için söylenen bir söz var “Ne kadar güzel kanun çıkartırsanız çıkartın eğer Hâkim’ler iyi değilse adalet gerçekleşmez ve kanunlar ne kadar kötü olursa olsun iyi Hâkim varsa adaletli yargılama olur” şeklinde bir kanaat mevcuttur. Bence de bu haklı ve yerinde bir tespittir. Bazen işler iyi gitmediğinde ve aksaklıklar olduğunda sadece sistemi değil, insanları yani seçtiklerimizi yani yöneticileri de sorgulamak gerekir. Mevcut parlamenter sistemle 90 yıldır yönetiliyoruz. 90 yıldan beri ülkemizde son 10 yılı saymasak, iyilik adına bir gelişme söz konusu olmamıştır. Ne insanlık için ne de refah düzeyinin artması için bir yatırım söz konusu değildir. İnsanımız gerek bölgesel ve ülke bazında tüccar sınıfı ve gücü elinde bulunduran elit tabaka tarafından yönetilmiştir.
Bunun için değişime açık olmak gerekir, hiç bir şey dünyanın sonu değil. Varsın bundan sonra Başkanlık sistemi ile yönetilelim. İyi performans almasak yine değiştiririz. Olmaz mı?