Din denilince ne yazık ki sadece inanç olarak akla gelir. İlahi dinlerin tanımı; takip edilen yol, inanç ve kulluk olarak tanımlanır. Din, akıl sahibi insanların kendi tercihleriyle hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur. Bu anlamda hem inanç, hem de amel ve davranış konularını kapsamaktadır. İnsan ile insan ilişkileri düzenler. İnsanı Yüce yaradana bağlayan bağdır.
Birde beşeri din dedikleri; Kapitalizm, Sosyalizm, Komünizm ve Marksizm gibi insanlar tarafından ortaya atılan yaşam biçimleri de mevcuttur. Bu ideolojiler, insanlar tarafından çıkarılmış ve insanların yaşam tarzlarını, tercihlerini, ticaretlerini ve devlet yönetimi biçimi hakkında görüş ve düşünce ortaya koymuşlardır. Bu ideolojiler batılı düşünürler ve filozofları tarafından ortaya atılmış batının yaşama biçimidir. Ve insanlarına hayatta nasıl bir yol izleyeceklerine dair düşünceleridir. Her ideolojinin kendine has bir yaşam biçimi ve ticari anlayışı mevcuttur. Tüm bu ideolojiler-dinler- ortaya atıldıkları dönemlerde zamanla taraftar bulmuş ve devlet yönetiminde/sisteminde uygulanmıştır.
Kapitalizm Sistemi kısaca; özel mülkiyet, sermaye birikimi, ücretli emek ve rekabetçi pazar olarak tanımlanır. Kazanç, kâr ve çıkar üzerinde bina edilmiştir. Ben kazanayım kim kaybederse umurunda olmayan bir yaşama felsefesidir.
Sosyalizm Sistemi; toplum içindeki herkesin eşit olması üzerine bina edilmiş bir düşüncedir. Tüm insanlar devlet sistemine çalışacak ve herkes eşit olacak düşüncesi öğretir. Bu da hem insanın tabiatına hem de toplumsal adalete aykırıdır. Bu da kısa zaman içinde insanlığa bir çıkış yolu olmaktan uzak olduğunu göstermiş ve kısa sürede tarih sahnesinden silinmiştir.
Diğer tüm ideolojiler de, hiçbir şekilde ne insanı mutlu edebildi, ne de insanlık ailesine bir şey sunabildiler.
Çıkış nedenleri her ne kadar insanlık ailesine güzel yaşanabilir bir dünya ile çıkmışlarsa da kısa sürede insanlar bu ideolojilerin kendilerine bir faydası olmadığını anladı.
Şu anda yaşadığımız çağda tüm dünyayı kasıp kavuran kapitalizm de dünyanın ve insanların başına bela oldu. Dünyayı kan gölüne çevirdi. İnsanlar ve devletler daha fazla kazanayım derken, dünyayı yaşanamaz hale getirdiler. Sömürü düzeni kuruldu. Zenginler daha fazla zengin, fakirler daha da fakirleşiyor. İnsanlar para kazandıkça mutlu olabileceğini gösteriyordu. Ancak görünen o ki, zenginler dahi mutlu olamadı. Sadece mutlu olma oyunu oynuyorlar.
Yüce İSLAM dini de, insanın doğumundan ölümüne kadar hayatın her safhasının nasıl yaşaması gerektiğini, hem bireysel, hem toplumsal yönüne işaret etmektedir. İnsana, inanç, ibadet şuuru, yaşadığı doğaya ve çevreye karşı sorumluluğunu öğretir. İnsanın hem bireysel yönünü hem toplumsal rolünü nasıl yaşaması gerektiğini, nasıl mutlu olunacağını ayetlerle işaret etmektedir. İnsanı hem bireysel hem de toplumdaki rolünün terbiyecisi konumundadır. İslam dini, insanı, hem iç dünyasını inşa eder, hem de yaşadığı toplumu inşa etmenin yol haritasını göstermektedir. İbadetlerle, inancını ve hayatta dik duruşunu, mücadele ruhunu aşılar. İnsanda inanç ruhunu ve yaşama kararını güçlü kılar. Daha sonra yaşama gayesini, niçin yaşadığını, insanlarla ve doğayla, çevreyle ilişkisini öğretir. Hayatın ve toplumun mutlu, refah ve düzenli yaşamanın kurallarını öğretir.
İslam’ın vaaz ettiği kurallara göre yaşamını düzenleyen bireyler, adil ve mutlu olacakları gibi adil ve mutlu bir toplum inşa etmiş olurlar. İslam, insana topluma karşı görev ve sorumluluklarını en güzel öğretendir.
Müslümanlar olarak İslam dinine hakkıyla bağlanırsak, emir ve kurallarına uysak, hem birey olarak iç dünyamızda huzuru ve mutluluğu yakalar, hem de toplumun adil, huzurlu ve mutlu yaşamasına vesile olacağız.
Bu şekilde de Allah’ın istediği şekilde yaşamakla, Allah’ın rızasına nail olup, hem dünya hem ahiretimizi kazanmış olacağız.
Şu anda dünyada yaşanın tüm olumsuzluklar, adaletsizlikler, savaşlar, fakirlikler, zulümlerin sebebi Allah’ın dini kurallarını yaşamadığımızın sonucudur.
Biz Müslümanlar yaşama tercihlerimizi İslam dininin vaz ettiği kurallara göre yaşamaya karar kılmalıyız. Ne yazık ki, şu anda yaşadığımız hayat, bilerek veya bilmeyerek dünyaya hâkim olan Kapitalizmin kurallarına göre yaşıyoruz. Bu bizim kaderimiz değil, bizim tercihimizdir. Tercihimizi bize dayatılan ve farkında olmadan yaşadığımız hayat tercihleri inancımıza, adetlerimize, örflerimize ve en önemlisi insanın tabiatına aykırı olduğu bilincine varmalıyız.
Tüm ideolojiler, hiçbir şekilde ne bireysel olarak ne toplumsal olarak insanlara bir çıkış yolu sunamadıkları gibi hepsi tarihin çöplüğüne gömüldü. Şu anda insanlık yeni bir arayış içerisindedir. Hangi adrese başvursa beyhudedir. Tek yaşama kılavuzu İslam dininin insana verdiği reçeteden başka bir çözüm bulamaz. Şu anda yaşadığımız zaman ve mekânın şahitleri olduğumuzu unutmayalım. Biz hem insanlarımızın iç dünyalarını, hem de yaşadığımız toplumun mutluğunu sağlamak için dinimiz bize görev olarak bildirir.
Hayatımızın her anını, yani; iç dünyamızın huzur ve mutlu olabilmesi için ibadete, hem de yaşadığımız toplumun içindeki, karşılaştığımız günlük ilişkiler, ticari anlayış, insanlar arasındaki diyaloğumuz, aile içindeki ilişkilerimiz gibi tüm ilişkilerde yüce İslam dininin bize yol gösterdiği şekilde yaşamak zorundayız. Dolayısıyla günlük ilişkilerimizi tahlil edip, İslam dininin koyduğu kurallara uyup uymadığı, uymuyorsa uymayan taraflarını ıslah edip bu konuda karar kılmalıyız. Yüce İslam dini bunu bize bir kulluk vazifesi olarak öğütlemektedir.
Dünyanın ve insanlık ailesinin tek bir çıkış yolu kaldı. Yüce İslam dininden başka bir yaşama ideolojisi, felsefesi kalmadığını inanacak ve tümüyle hayatın her anını, kişiliklerini, davranışlarını İslam’ın vaz ettiği kurallara uymaktan başka bir çözümün olmadığına inanacak. Dünya ve insanlık ailesi ancak bu şekilde bu adaletsizlikten, siyasi ve bireysel buhrandan kurtulabilecektir.