Bir zamanlar, evimiz tek odalıydı ve bu odada biz ve komşularımızla dolardı. Ancak bugün büyük büyük evlerimiz var, büyük büyük odalarımız var; ancak bu evlerde ve odalarda kimsecikler yok. İçinde hiç kimse yok. Evdekiler de bir kısmı dünyadan küsmüş, bir kısmı başka yerlere gitmiş. Bir zamanlar, yemeğimiz, pilav ve domates idi. Bir de kuru ekmek. Bu yemeği yere serer hepimiz aynı sofrada oturur aynı tabaktan yerdik. Gülüşlerimizi komşularımız duyardı. Ancak bugün çeşit çeşit yemekler, çeşit çeşit tabaklar var, ancak hiç kimse doymuyor, herkes aç. Bir zamanlar aile efradı toplanır, babalarımız bize hikâyeler anlatırdı, bizler kahkahalar atardık. Ancak bugün herkes facebook ve internette birbirimizden haberimiz yok. Bir zamanlar, birbirimizi arar sorardık. Ancak bugün bayramdan bayram birbirimizi sormayız. Birbirimize selamı bile fazla görüyoruz. Bir zamanlar birimiz hastalandığında herkes toplanırdı. Ancak bugün kardeş kardeşi sormaz, kardeş kardeşin sesini duymaz. Bir zamanlar aylık bir liraydı, bereketi ile bir ay yeterdi. Ancak bugün 100 bin bile yetmez üstüne borçlanır hale geldik. Bir zamanlar, bir yerleşim yerinde ve evlerden uzak olmasına rağmen camiler dolardı. Ancak şimdi her mahallede cami var ancak bir saf bile dolmaz hale gelindi.
Bir zamanlar, mahallenin en uzak evini tanırdın. Ancak şimdi kapı komşusunu tanımaz hale gelindi. Komşumuz, hastalanır, hastaneye gider gelir, başka yere gider gelir hakkında hiç bir bilgimiz olmuyor. Hatta selam bile yoktur. Bir zamanlar evde tek televizyon vardı ve bir iki kanal vardı ve herkes mutluydu, hangi kanalın izleneceğine anne ya da baba karar verirdi. Ancak şimdi her evde televizyon var ve halen insanlar mutlu değil. Bir zamanlar, ev de tek telefon vardı ve çaldığında saygı ve hürmet olsun diye sadece anne veya baba bakabiliyordu. Şimdi herkeste telefon, tablet, bilgisayar var ve halen insanlar doyumsuz. Bir zamanlar bir esnaftan alışveriş yapmak isteyen kişiye, esnaf “ben bugün siftah ettim, komşum daha siftah etmedi oradan alın” derken, şimdi esnaf komşusu alışveriş yapmasın diye onu batırmak için elinden geldiğince kötülemekle uğraşmakta. Yalancılar, büyük hırsızlar değer ve saygı görür. Doğrular, dürüstler değer bulmaz, umursanmaz duruma gelindi. Birbirimizin acılarını kanıksadık, kimse kimseyi sormaz hale geldi. Paylaşım anlayışı unutuldu, bencillik had safhada. Ahlaklılar garip, ahlaksızlar önde yürüyor. Dedikodu, birbirini çekiştirme normalleşti. Özgürlük yalanı ile saygı-sevgi kalmadı. Merhamet unutuldu.
Şimdi herkes zamanın niye böyle olduğunu soruyor. Zamana küfretmeyi bırakın. İnancımız gereği yaşamayı bıraktık. Adetlerimizi unuttuk. Çok para olsun diye gece gündüz çalıştık. Ama huzuru, mutluluğu bulamadık.
Kaybettiğimiz bu kadar değere nasıl tekrar sahip olabileceğiz. Tekrar toplum olarak eskiden olduğu gibi, huzuru yakalamak için ne yapmamız gerektiği açıktır. Tekrardan baştan hep beraber İslam’ın yaşam fıkhını öğrenmek için kendimize zaman ayırmamız ve bunları hayata tekrar getirmek için çaba sarf etmemiz lazım. Aksi takdirde gelecek nesle iyi bir miras bırakmış olamayacağımız gibi toplumun ifsada sürüklenmesine neden olmuş olacağız. Tarih bizi ihanetle yargılamasın diye hep beraber yeniden İslam ahlakı ile ahlaklanmanın vakti geldi, geçti bile…