Ülke olarak dış tehdit ciddi olarak ta iç tehditle karşı karşıyayız. Genelde gerek Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve gerekse medya bunu sıklıkla dile getirmektedir. Bir de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli cepheden cepheye koştuğunu millet olarak görmekte ve takdir etmektedir. Gerçekten de sınırlarımızdaki ülkelerin bizimle çok samimi olmadıkları ve sözde dostumuz gibi görünen Amerika’nın güneyimizde yapmaya çalıştıklarını da göz önünde bulundurduğumuzda dış tehdidin boyutları gün yüzüne çıkmaktadır.
Ancak iç tehdit noktasında; tehdidin sadece mel’un FETÖ olarak görmek, bunu sürekli dillendirmek, ekranlara taşımak ve sadece bundan başka bir iç tehdidin olmadığını göstermek, başka tehditlerinin üzerini örtmektedir ne yazık ki. FETÖ’nün tehdit olduğunu biz zaten yıllar önce dile getirmiştik, ama kimse anlamadı bizi o ayrı bir mesele. FETÖ halen iç tehdit mi? Ya da tehdit olmaktan çıktı mı ayrı bir mevzu. Ancak FETÖ kadar daha tehlikeli bir örgütlenme olduğu açıktır. Bunu zaman zaman devletini-milletini seven yazar ve hocalarımız dile getirmektedirler. Ancak bu hocalarımızın tüm yazı ve uyarılarına rağmen hükümet kanadından herhangi bir müdahale ve bir hareketlilik görmedik.
Bu iç tehdidin, dış tehditten daha zararlı ve öncelikli mesele olduğu bilimsel olarak kanıtlıdır. İç tehdit nedir derseniz: şuanda toplum içinde ne yazık ki muhafazakâr bir hükümetin olduğu bir dönemde, belki de Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar devletin malı helal görülmemiş ve hiç bu kadar milletin vergileriyle toplanan bu paraların haksız kazanç olarak ihalelerle birilerine peşkeş çekilmemiştir. Şuanda halk nazarında genel kanaat olarak, Ak partinin bu şekilde adamlarının, ihaleleri sadece kendi adamlarına vermesi -diyeceksiniz ki kendi adamına vermesi normaldir dersiniz- ancak ihaleler öyle dudak uçuklatan cinstendir ki, tüm ihaleler kırımsız ve maliyet bedelinin iki katı ile verilmektedir. Bu ihalelerin parası hiç şüphe yok ki düşman ülkesinden gelmemektedir. Tamamı ile bizim paramızdır, bizim emeğimizin vergisidir.
Bununla birlikte yerel yönetimlerde rüşvetin had safhaya geldiği ve artık bunun gizlenmediği ve günah ve ayıp olarak ad edilmediği bir duruma gelmiş durumdadır. Ayrıca İş-Kur adı altında işsizlere bir nebze de olsa bir teneffüs amaçlı olarak verilen kadroların tamamı hükümet politikası dışında cereyan etmektedir. Alınan tüm iş- kurların tamamı; merkeze yakın olanların muhtaç olmayan eşine, gelinine, evine gelen hizmetçiye, kendi iş yerinde çalışanına verilmektedir. Hatta başka bir şey daha var ki muhtaç olmadığı halde işe gitmemek kaydı ile maaşlarını merkezle bölüşülmektedir. Diyeceksiniz ki elinde bir veri var mı? Evet var halk arasında konuşulan bunlar bu bir iddia ve bunu söyleyen bir kişi değil toplumda bu kabul görmüş bir durum. Ancak yetkililer isteseler bu durumun böyle olup olmadığını çok basit bir şeklide öğrenebilirler. İstediğiniz kadar böyle bir şey yok deyin. Ancak toplum bunu görüyor, bunu konuşuyor. Eğer böyle iddia edildiği gibi değilse o zaman toplumun bu ön yargısını şeffaflık çerçevesinde izah etmeye çalışın. Tüm bu olumsuzluklar dururken; toplumu ifsad eden, toplumları helake götürecek kadar kötülenen, rüşvet, adam kayırma, uyuşturucu, toplumun büyüklerinin kötülere göz yumması, lakayt kalması, güvensizliğin yaygınlaşması, gençlerin olumsuz yönde değişimine sesiz kalınması hem toplumu hem de AK Parti’yi bitirir.