Gündemimiz de Başkanlık sistemi mevcut. Bugünlerde Mecliste hararetli bir şekilde Başkanlık sistemi tartışılmaktadır. Buna karşı çıkan da CHP’dir. CHP anayasa değişikliğine ve Başkanlık sistemine karşı çıkarken değindikleri en önemli mesele Ak partinin gerçekte sistemin değil rejimin değiştirileceği yönünde politik konuşmalar ve itirazları vardır. Aynı zamanda Başkanlık sistemi tek adamlığı getireceği ve dolayısıyla Türkiye’yi bir tek adamın yöneteceğini iddia etmektedirler. Dolayısıyla tek adamlığa hayır demektedirler. Bu şekilde de demokrasi ile ne kadar özdeşleştiklerini ve demokrat olduklarını göstermeye çalışmaktadırlar. CHP‘liler diyorlar ki; başkanlık sistemi ,yani tek adamlık rejim değiştirmeye müsait bir sistemdir ve ülkeyi demir yumrukla yönetebileceğini ve muhalefeti susturacağını, ötekilerine hayat hakkı tanımayacağını, istediğini kesip istediğini özgür bırakacağını ve memleketi sefil duruma düşüreceğini, insanları aç ve çıplak bırakacağını, istediği ideolojiyi-dini insanlara baskıyla dayatabileceğini, isterse darağaçlarını kurabileceğini, hatta ölen birisini de istese mezardan kaldırıp asabileceğini, isterse İl’lere valiler yerine parti il başkanları atayabileceğini, köylülerin geçimlerini sağladıkları hayvanlardan bile vergi alabileceğini, istediğini alçaltıp, istediğini yükseltebileceğini, istediğini milletvekili seçebilir, istediği zaman olağanüstü hal ilan edebilir. Ve ülkede isterse yeni yeni inkılâplar getirebilir, istediği kurumu kapatıp istediği kurum açabilir ve bunun gibi devrimler gerçekleştirebilir denilmektedir. Aslında CHP bunlar söylerken elinde tarihi veriler vardır. Çünkü CHP’nin ülkeyi yıllar önce tek adam sistemi ile yönetmişliği vardır. Ve tek adamın neler yapabileceğini bilmektedir. Yukarıda yazılan ve CHP’nin kaygılarını gösteren durumların aslında ilk bakışta olamayacağını, çok abarttığını, dünyada böyle bir şey olamayacağını söylenebilir. Gerçekte ve ne yazık ki yakın tarihimizde bunun ve daha büyük olayların olduğu görmekteyiz. Hatta bu şekilde rejimin değiştirildiğini de gördük ne yazık ki.
Şöyle geriye doğru hafızamızı çok zorlamadan bile en azından aklımıza gelen olaylar; 23 Nisan 1920 de TBMM açıldı. 4 Kasım 1920 de yapılan bir kanunla meclisin vekilleri meclis üyeleri arasından doğrudan seçmesi yerine, Meclis başkanı M.Kemal Paşa’nın göstereceği adaylar arasından seçmesi yönetimine geçilmiştir. Bu değişikliğin temelinde Mustafa Kemal Paşa'nın birlikte çalışmayı istemediği kişilerin meclis tarafından hükümete vekil olarak seçilmesini istememesi yatıyordu. Muhalifler 1922 Temmuz'unda ikinci Müdafaa-i Hukuk Grubu adı altında örgütlendiler. 7 Aralık 1922 'de Mustafa Kemal Başkomutan iken Halk Fırkası adıyla siyasi bir parti kurma kararını açıklamıştı. Ve artık muhalefetin tasfiyesi dönemi başlamış oldu. Tan Gazetesi’nin sahibi ve muhalif grubun etkili isimlerinden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in 2 Nisan 1923 'te cesedi bulundu. Bunun Mustafa Kemal Paşa'nın muhafız alayı komutanı Topal Osman tarafından öldürüldüğü anlaşıldı.6 Nisan 1923 'te son toplantısını yaparak dağıldı. Birinci Grup adaylarını belirlemek üzere Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında çalışmalarına başladı. İkinci grup ise seçime katılmama kararı aldı. 1927 'ye kadar Mustafa Kemal Paşa'nın denetiminde seçilen milletvekilleriyle çalışmalarını devam etti. Bu arada inkılâplar yapıldı. Ancak mevcut meclis içinde de muhalefet hiç bitmemiştir. Ve en nihayetinde M.Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra 1945 yılına kadar İsmet önünü ile devam eden süreçte Türkiye tek parti ve tek adamla yönetilmiştir. Bu süreçte inkılâp adı altında yapılan ihanetleri, halkın tarihiyle nasıl ilişkileri kesildiği, harf inkılâbı adı altında bir günde insanlar nasıl cahil bırakıldığı gibi… büyük olaylar halen zihnimizde tazeliğini korumaktadır. Geçmişte Tek adam sisteminin nasıl işlediğini CHP iyi bilmektedir. Dolayısıyla CHP Başkanlık sistemine karşı ve tek adamlığa karşı çıkarken ülkenin geçmişteki gibi kötü yönetilmesinden duyduğu kaygı ve endişeden mi? Yoksa 90 yıllık saltanatlarının biteceğinden mi? sorusu akla gelmektedir. Endişeleri ne olursa olsun, onların ideolojinin iflas ettiği ve savundukları inkılâpların tarihin çöplüğüne atıldığını, atılacağının bilmelerinin vakti gelmiştir. 90 yıldır sömürdükleri ve inançlarına saygısızlık ettikleri halk uyanmış olup bundan sonra onların dikta rejimlerini kabul etmeyecektir. Bu halk 90 yıldır onlara tahammül etmiş ise, onlarda artık halkın yönetimine tahammül etmeyi öğrenmeleri gerekir.