Einstein der ki: “Bir insanın değeri verdiğiyle ölçülür, alabileceğiyle değil.” Çevremizde ve toplumun genelinde de bu kanaat hâkim. Dinimiz de bize bu şekilde emir ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Hatırlarsak: “Sizin en hayırlınız, insanlara hayrı olanınızdır.”, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” Cömertliği övme, cimrilikten sakındırma, yardımlaşma, gibi konularda birçok hadis ve ayetler mevcuttur. Dolayısıyla insanın değeri topluma ve insanlığa faydasıyla ölçülür, değerlendirilir. İnsanlığa faydası olanın, hem Allah tarafından hem de insanlar tarafından sevildiği aşikârdır. Allah insana değer verirken değer ölçülerini topluma, insanlığa faydasıyla değerlendireceğini göstermektedir. Toplumda da insanlar arasında genel kanaat olarak şeksiz şüphesiz insanlara faydası olanın, saygı ve değer verildiği, verilmesi gerektiği hâkimdir. Bu tartışmasız bir gerçektir.
Ancak şuanda yaşadığımız toplumda sözlü olarak bu değerin ölçü olması gerektiği ve hiç kimse tarafından red edilmeyeceği kesin olmakla beraber; ne yazık ki hayatın gerçeğinde hiç böyle görünmemektedir. İnsanımız sekülerleşerek dünyevileştiğinden bu yana hayatın, insanlığın değer ölçüsü, ilkesi, ahlakı ve nitelikleri yozlaşmıştır. Artık değer ölçülerinin menfaat ve heveslerine göre tanımlandıktan sonra, hayatın tüm kavram nitelik ve ahlak ölçüsü bozulmuştur. Artık kimin iyi kimin kötü olduğu üzerinde ortak bir payda oluşturulamamıştır. Çünkü değerlerin ölçüsü insanlığı ve topluma faydası olan değil; şahsi menfaat, bireysel çıkar, parasal güç, makam-mevki, şöhret gibi olunca, herkesin kendisine göre değerli insan, kendisine çıkarı olan insan tipi çıkmıştır. Böyle olunca da, kaçınılmaz olarak toplumda, güvensizlik, adaletsizlik, çıkar çatışması, kin, nefret, adavet, hırs, ahlaki yozlaşma, rüşvet, haksızlık gibi toplumu derinden yaralayan ve toplumu iflah etmez bir duruma getiren bu olgular ortaya çıkmıştır. Toplumun içinde bu tür hastalıklar belirdi mi, toplumda huzur ve mutluluk kalmaz, insanlar birbirine güvenmez duruma gelir ve herkes bireysel yaşar. Böyle bir toplumda da insanlar ne kadar zengin ve lüks yaşamaya gayret etseler de mutsuz ve huzurdan uzaktırlar. Bir yerde güven ve huzur yokta kesinlikle orada yaşam kalitesinden bahsedilemez.
Dolayısıyla yaşam kalitesinden bahsedilecekse; öncelikle değer ölçümüzün, insanlığın genel kanaat getirdiği ve dinimizin bize emir ve tavsiyelerde bulunduğu gibi tanımlamamız ve bu şekilde hayata yansıtmamız gerekmektedir. Çevremizde ve toplumda karşılaştığımız insanları kesinlikle değer ölçüsü eleğinden geçirmemiz gerekir. Değer ölçüsünü de dediğimiz gibi insanlara faydası ve hayrı olan, toplum için tasarlanan ve kaygı duyan, toplumun mutluluğu ve huzuru için çaba gösteren, kafa yoran, insanlara nasihat eden, iyiliyi emreden, kötülükten nehiy eden, insanlara acıyan, yediren ve kollayan insanlara değer vermemiz gerekir.
Toplumdan çalan, büyük hırsızlıklar yapan, milletin malını hortumlayan, rüşvet yiyen, rüşvete müsaade eden, ahlaksızlığı ile bilinen ve ahlaksızlığı topluma dikta eden, uyuşturucuya sesiz kalan ve uyuşturucu kullananları besleyenleri, ihaleye fesat karıştıran, toplumun geleceğini şahsi menfaatleri için satan, bunun adı siyasetçi olsun, başkan olsun, milletvekili olsun, ağa olsun, paşa olsun adı ve cismi ne olursa olsun bu insanlara değer verilmemesi gerekir. Çünkü bu tür kişilik-siz-ler, topluma hiç bir faydası olmamış bilakis zararı olan insanlardır. Dolayısıyla hiç bir şekilde bunlara değer verilmemesi gerekir. Yaşadıkları toplumda ne kadar parası ve gücü olursa olsun, makam ve mevkisi ne olursa olsun, eğer yaşadıkları topluma, insanlığa, tabiata, çevreye bir katkısı yoksa eğer, bunlardan uzak olup değer vermemek gerekir. Eğer ki , parası için, mevkisi için, nüfuzu için ve gücü için değer ve yalakalık yapılırsa, bu insanlığın, toplumun ve tabiatın bozulmasına sebebiyet vermektir ki buda çok ağır bir vebaldir. Sonuç olarak hem bireysel hem toplumsal huzur ve mutluluğu istiyor isek, çocuklarımızın geleceğini düşünüyor isek, şahıslara topluma verdikleri fayda kadar değer vereceğiz, alabildikleri ile değil. Böyle yaptığımız da huzurlu ve mutlu bir toplum inşa etmiş olacağız, böyle yaptığımız da bir kültür inşa etmiş olacağız.