Her devlet öncelikle ayakta kalabilmesi için ve vatandaşlarının her türlü tehlikeden korunmak için ülkeyi her türlü dış tehditten korumakla mükelleftir. Devletler kendilerini ve vatandaşlarını korumak ve güvenliğinin sağlanması için her türlü savunma sistemleri, askeri stratejileri vardır ve bunlar zamana göre kendilerini güncellemektedir. Ve bu güvenlik tedbiri her devlet için birinci ana meseledir.
Ancak şuanda ; güvenlik mefhumu daha farklı alanlarla genişlemekte ve devletlerin farklı şekillerde kendilerini risk altında gördükleri görülmektedir. Bazı ülkeler; kendilerini terör tehdidi altında görmekte, bazıları ahlaki olarak gelecek neslin varacağı ahlaksızlığın boyutunu tehlike olarak görmekte, bazıları ülkelerinde artan ırkçılığı tehlike olarak görmekte, bazıları göç sorunu kendilerine tehlike olarak görmekte, bazıları fiber saldırılarını tehlike olarak görmektedir.
Şu anda ülke olarak yeni bir seçimden çıkmış bulunuyoruz. Seçimden çıkan oyların rengi de çok net olarak görünmektedir. Hangi rengin ne ifade ettiği herkesçe malumdur. Özellikle Güneydoğu’da artan ırkçılık ve ırkçılığı, terörü, öldürmeyi, kendisi dışında kalanlara hayat hakkı tanımayan, din düşmanlığı yapan, ahlaksızlığı yaymaya çalışan, vatandaşları devlete karşı kışkırtan, gerektiğinde oy aldığı bölge insanını çocuklarını dağda öldürmekten hiç beis görmeyen, şehirlerin sokak ve caddelerini çukur açıp evleri ve şehirleri harap eden, harap olmasına sebep olan, oy aldığı insanlardan, esnaflardan gerektiğinde haraç alan ve bundan hiç bir şekilde sıkılmayan, kendilerinin yanında yetişen gençleri emperyalizmin askerini yapmaktan çekinmeyen, bölge insanını devletine karşı dış düşmanların yanında kalmayı öğreten bir neslin yetişmesine neden olan, partinin güçlenmesi ve partiye yakın şahısların daha fazla zengin ve daha müreffeh bir hayat yaşayabilmek için ; güneydoğuda ki tarlaları uyuşturucu ekip kendi gençlerini ölüme terk eden bir partiye bu seçimde yüzde 60-70-80 arası gibi bir destek çıktığı bir yerde, devleti yönetenlerin, bölgeyi veya ülkeyi hangi tehlikelerle karşı karşıya kaldığını bilmiyor ise, askeri ve zoraki güç dışında, buna karşı nasıl bir plan ve programı yok ise hangi felaketlerle karşı karşıya kaldığımızı yakında görmüş olacağız.
Tüm bu olumsuzlukların gözümüzün önünde yaşandığı bir dönemde; devlet olarak bu tehlikeyi bertaraf etmek bir kenara; tehlikenin sezildiğini, görüldüğünü, bunun için plan ve program yapıldığını görmedik ve şahsen yapıldığına da inanmıyorum. Siz ne kadar dış tehlikeyi önlemek için önlem alırsanız alın, ne kadar teknolojik silaha sahip olmak için başka ülkelere yalvarırsanız yalvarın, yada ne kadar silah alırsanız alın, eğer siz ülkenin içinde yaşanan tehlikeyi görmüyor iseniz yada görüp buna karşı önlem almıyor iseniz siz gerçekten ya devlet yönetmeyi bilmiyorsunuz, yada siyasi olarak tek başınıza olmanız kimsenin umurunda değildir, ya da ülkenin bölünmesi için bir beis görmüyorsunuzdur.
Öncelikle bu tehlikeyi görmesi gereken, buna karşı nasıl önlem alınacağını ve rapor edeceğini belirleyecek kurumlar; ülkeyi yöneten siyasi partinin en alt kademesinden en üst kademesine kadar, ilçenin en üst mülki amirinden merkezin en üst kademesine kadar, bölgede olan Üniversitelerin ve istihbaratın - MİT in görevidir.
Tüm bunlar görünmüyor ise, ya da görmek istenmiyor ise sonuçta fatura siyasi partiye kesilir ve bedeli halk öder. Allah akıl ve basiret versin.