Amerika Birleşik Devletleri, dünyayı güçle hizaya getirme ve tüm ülkeleri ve ülke insanlarını kendi hegemonyası altına alma politikaları gütmektedir. Özellikle son on yıldan bu yana daha yoğun bir şekilde ve açık ve tüm dünyanın gözü önünde yapmaktadır bunları. Tüm bunları daha önceleri gizli saklı ve kapalı kapılar ardında yapardı. Tüm dünyayı ve tüm dünya insanını kendi politikalarına ve her şeyden önce kendi kültürüne ve kendi yaşam tarzlarını dikta etmeye çalışıyor. Adeta dünyanın hükümdarı ve imparatoru gibi davranıyor. Bir kısım ülkeler sesini çıkartmaktan korkuyorlar ise de, bir kısım ya da bir kaç ülke diyebileceğimiz Türkiye gibi ülkeler ise ABD‘nin politikalarına uymayacaklarını ve yumuşakta olsa bazen karşı çıktıkları oluyor.
Ülkemiz bu oyunu görüyor ve ısrarla tüm dünya ülkelerini bu oyuna karşı dik durmaları ve uyanık olmaları hususunda ara ara televizyon ekranlarında görüyoruz. Bu konuda Cumhurbaşkanımız bunu kendine dert ettiğini dile getirmektedir. Ayrı ülke olarak dışa bağımlığı azaltmak ve kendi ayaklarımızın üzerinde kalmak için çaba sarf ettiğini ve özel gayret ettiğini herkesçe kabul edilmektedir. Bunun için özellikle son yıllarda ülkemizi ve ülke insanımızı dış tehditlere karşı korumak için savunma sanayisinde ciddi atılımlar gerçekleşmiştir.
Tüm bunlar güzel ve göz ardı edilmeyecek politikalardır. Ancak bunlar kadar ve bunlardan daha önemli olan başka bir güç var ki, bu konuda üzerinde durulmadığını ve çok net ihmal edildiğini görüyoruz. Bu güç halkın gücü, milletin gücüdür. Yani bu halkı ve devleti ileriye götürecek olan insan gücü yani geleceğimiz olan GENÇ NESLİMİZ’dir. Ne yazık ki, bu genç nesile gereği gibi değer verilmiyor. Gereken özen gösterilmiyor. Bu nesli, bu gençleri hem anne-babaları ihmal ediyor, hem de devletleri onları ihmal ediyor. Gençlere; harçlık vererek, giyim kuşamla büründürerek, onlar için ücretsiz eğitim ve üniversiteler kurarak onlara karşı anne-baba ve devlet olarak görevinin yapıldığı söylenemez. Gençlere bir takım imkânlar verilmesi yetmez, aynı zamanda bu gençleri onları tehdit eden ve farkında olmadıkları tehlikelere karşı da korumakla görevler vardır. Şu anda neslimizin ve gençlerimizin her türlü şeytani hile ve tehditlerle karşı karşıya olduğunu herkes tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla anne-baba ve devlet olarak tüm bu tehlikelere karşı kayıtsız kalma şansları yoktur.
Şuan ki mevcut durumun fotoğrafını buraya yansıtmak istemem. Ancak herkes tarafından mevcut toplumun ve özellikle gelecek neslin, gençlerin portresinden memnun olmadıkları bir gerçektir. Gençlerin neden bu duruma geldiği çok açıktır. Herkes suçu bir birine atabilir. Anne-baba suçu devlete, çevreye atar, devlet ise, suçu anne ve babaların kayıtsızlıklarına atabilir. Burada herkesin kendine göre suçu vardır. Ancak suçluyu aramayı bırakıp, bu nesli, gençleri tehdit eden unsurları nasıl bertaraf edilmesi üzerinde düşünülmesi gerekir. Burada görev bence en çok devletin görevi olduğunu düşünüyorum. Devlet tüm kurum ve kuruluşları ile mevcut geleceğimizi tehdit eden tüm olumsuz durum ve günahları ortadan kaldırma gücü olduğundan bunu yapmak zorundadır. Ancak şu ana kadar sayın Cumhurbaşkanı dışında herhangi bir devlet erkanından bu durumdan rahatsız olan, kaygı duyan bir söz ve eylem görmedik.
Bu duruma el konulmadığı takdirde, ABD’ye ne kadar kafa tutarsak tutalım, boş bir kabadayılıktan öteye geçemeyecek. Çocuklarımız ve gençlerimiz ABD’nin kültürü, yaşam felsefesi ve Hollywood sinemasından esinlenerek yaşamaya başladıkça, bizi içeriden kolaylıkla fethedecekleri görülmektedir.
Bu gençlere birileri; bize ait bir kültürün, bir tarihin, bir yaşam felsefesinin, kardeşlik, paylaşım ve yardımlaşma kültürümüzün, tüm ülke insanının ırkları, nesepleri, mezhepleri, inançları ile bir olduğumuzu, yüzyıllardır birlikte bu çeşitlilikle büyük medeniyetler kurduğumuzu öğretmesi ve Avrupa’nın bize karanlığın çocukları terbiye edilmesi gereken yaratıklar olarak gördüğünü, bizi terbiye etme, ıslah etme, onlara benzetme, onlar gibi yaşamak için bazen güçle, bazen bir takım yaldızlı sözlerle bizi aldatarak kendilerine benzetmeye çalıştığını bildirmesi ve uyarması gerekir.