Şu anda dünya küresel gücün odağında ve egemen güçlerin kıskacında mahkûm durumda. Tüm insanlık bir avuç emperyalist,kapitalist,sömürgeci gücün elinde oyuncak durumdadır. Dünyanın hangi tarafına baksanız insanlar mutsuz, tedirgin, ruhsuz ve geleceğinden endişeli durumdadır. Bakmayın batı dünyasının maddi refahına. Batı dünyasının düşünen insanlarını dinleseniz, okusanız, onların insanlar hakkında ve gelecek hakkında kaygılarını göreceksiniz. Evet, onlar maddi anlamda refah düzeyine ulaştılar. Ancak insanların ruhsuz ve mutlu olmadıklarını kabul ediyorlar. İslam âlemi de ayrı bir âlemde. İslam coğrafyası emperyalist ve sömürgeci ülkelerin hâkimiyeti altında işgal edilmiş durumda. Sömürgeci emperyalist güçler bu ülkeleri bir kısmını askeri güçle kontrol etmekte, diğerlerini de kendi şefleri ile yönetmektedir. Doğu insanı bir yandan yıkıcı ve yok edici bombardıman altında diğer kısmı ise beyin işgali altındadır. İnsanın hem savaşın kirli silahların çıkardığı seslerin hem de beyni işgal altında ise doğal olarak sağlıklı düşünebilmesi imkânsız hale gelmektedir.
Dünyanın hem ekonomik, siyasal ve toplumsal gidişatından herkes umutsuz hem de memnun olmadığını özellikle ahlaki yozlaşmanın had safhaya geldiğini günlük olarak müşahede ediyoruz. Gidişatın iyi olmadığını herkes şikâyetçi ve memnun olmadığı halde bu gidişatın ve ahlaki yozlaşmanın sebep ve sonuçları üzerinde ne yazık ki kimse bu konuda bir şey dillendirmiyor. Bir atasözünde şöyle denmektedir. “ Karanlığa küfredeceğine, kalk bir mum yak” denir. Bu sözü herkes bilmesine rağmen kimsenin ayağa kalkıp bir mum yakmak gibi bir zahmete katlanmamaktadır. Oysa bir şey iyi gitmediğinde buna karşı yapılacak bir şeylerin olması gerekir. Toplumdan kimsenin memnun olmadığı ve herkes toplumu yermekte ve eleştirmektedir. Oysaki her fert, yani her insan, her kim bu gidişattan memnun olmadığını dile getiren herkes bu toplumun bir parçası olduğunu unutmaktadır. Toplum bireylerden oluştuğuna göre, toplumu beğenmeyen aslında kendisini beğenmediğini ikrar etmiş olur. Toplumun gidişatının değişmesi gerektiğine inanan insanların öncelikle kendilerinin değişmesi gerektiğini unutuyorlar. Bireyler değişirse haliyle toplumda değişir. Toplumsal hareketleri ve davranışları inceleyen sosyologlar değişimin mutlak olduğunu, toplumların bireyin ahlaki ve davranışları üzerinde etkileri olduğu gibi, bireylerin de toplumu etkileme gücü olduğunu söylerler. Değişim mutlak olmakla beraber davranışlar, düşünceler değişme, toplumları iki çeşide ayrılır. Bazı unsurlar değişime hemen ayak uydurur, basıları ile direnç gösterir. Ancak her iki durumda da değişim mutlaktır. Direnç gösterenler bile zamanla kısa vadede olmasa da uzun vadede değişime uğrar.
Burada şunu net olarak görüyoruz. İyi olmayan gidişatın tersine çevirmek için bir emek, bir uğraş ve bir bedel konulursa değişimini olumlu yöne seyrini değiştirme durumu çıkar. Dolayısıyla bilinçli, ahlaklı, uyanık, inisiyatif alan, Rabbani, çalışkan, düşünen, cesur ve üretken bir toplumun inşası için çaba gösterilse mutlaka semeresi alınır.
Şu hususların göz önüne alınması lazım.Malik Bin Nebi toplumun çöküşünü nedenini şöyle izah eder, toplum ruhi ve ahlaki değerlerin Çöküşü ile başlar diye tespitinde bulunur.
İbn-i Haldun da buna paralel olarak; toplumun çöküş nedenini 1-Körü körüne bağlılık ve boyun eğme 2– Savurganlık ve lüks yaşam düşkünlüğü şeklinde tespitlerde bulunmuştur.
Bu tespitlerin içeriğine baktığımızda, bu hastalıkların kaynağı cahillik olduğunu göreceğiz. Bu mevcut hastalıkların ve toplumda sirayet eden tüm olumsuzlukların değiştirilmesi için yegâne sistem, eğitim, müfredat mutlaka İslam’dan alınması gerekir. İslam’ın ahlakı, düzeni ve sistemi bir toplumda yerleşse orada tüm bu olumsuzlukların yok olacağı tarihteki yaşatılan İslam medeniyetleri ile sabittir.
Madem ki şu anda ki zevklerimiz, tercihlerimiz, korkularımız, endişelerimiz bize ve inancımıza ait değilse, demek ki dışarıdan bilerek veya bilmeyerek bize dayatıldı.Bu hayat tarzının bize ait olmadığını düşünüyorsak? Bu uğursuzluktan bu yanlış gidişattan nasıl kurtulacağının üzerinde düşünülmesi gerekir.
Toplumun olumlu yöne doğru değişmesi için öncelikle,aydın, bilinçli,üstün ahlaka/karaktere sahip ve inisiyatif alabilecek dertli ve diriliş erlere sahip olunması lazım. Bu diriliş erleri de bu üstün vasıflara gelmeleri için mutlaka Kuran-ı Kerim’in eğitim müfredatından geçmeleri gerekir. Kuran-ı Kerim’i ve İslam Peygamberi okumayan, anlamayanlar her ne kadar bizde varız deseler bile üstün vasıflara sahip olamayacaklar. Aydın,bilinçli, üstün ahlaka/karaktere sahip ve inisiyatif alabilecek insanların mutlaka ama mutlaka Kuran-ı Kerim’i ve İslam Peygamberini iyi okumaları ve anlamaları gerekir. Bu bizim derdimiz olsun. Değişim şart diyenler; hadi tekrar Kuran-ı Kerim’i ve İslam Peygamberini okumaya, anlamaya… Yazıyı bir ayetle bitirelim; Hud Suresi 117. Ayet: “Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir.”