Toplum olarak büyük ölçüde kaybettiğimiz değerlerden biri de "güvenilir olma" vasfıdır. Bugün, toplumumuzda var olan birçok sıkıntının temelinde, fertlerin birbirlerine güvenlerinin yok denecek kadar azalması bulunmaktadır.
Toplumsal hayatımızda işlerin düzgün gitmesi, birbirimize olan güven duygumuzla doğru orantılıdır. Bir toplumda fertleri birbirine güvenen kişiler çoğaldıkça o toplum, mutluluğu yakalayacaktır. Tam aksine, fertleri birbirine güvenmeyen insanlar çoğaldıkça da toplumda huzur, mutluluk sağlanamaz. Bugün maalesef toplumumuzda karşılaştığımız birçok olay, güven duygularımızı zedelemekte, hatta güven duygusunun tamamen ortadan kalkmasına sebep olmaktadır. Insanımızda artık birbirine güvenmez hale gelmiştir. Oysaki eğer hayattan, yaşamdan bahsedeceksek bunun birinci şartı "güven" zemini oluşması gerekir. Eğer bir belde de, bir toplumda güven yokolmuş ise, ne hayatan, ne yaşamdan bahsedebilirsiniz. O beldenin maddi durumu, refah düzeyinden bahsedilemez. Bu durum öyle bir hal almakta ki, inanmadıkları halde birtakım çıkarlar için dilleriyle inandıklarını söyleyen yalancılar, inançta sahtecilik yapanlar; verilen sözü tutmamak, yapılan sözleşmeye uymamak, yalan söylemek, gerçek dışı beyanda bulunmak gibi toplumda yaygın hale gelmektedir. Hâlbuki yüce dinimiz, bizim çeşitli görevlere getireceğimiz, kendileriyle iş birliği yapacağımız, birlikte iş yapacağımız kişilerde hep adaletli, güvenilir olma vasfını öne çıkarmamızı istemektedir.
Hâlbuki yüce dinimizin bizden istediği vasıfların en başında "güvenilir insan olma" vasfı gelmektedir.
Her şeyden önce mü’min ismi, bu vasfı öne çıkarmaktadır. Bilindiği gibi mü’min, güvenen, güven veren insan demektir. Yani, Allah’a güvenen, diğer insanlara güven veren anlamına gelmektedir. Bir hadislerinde Allah Resûlü (s.a.s.), mü’mini tarif ederken "Mü’min, insanların malları ve canları konusunda kendisine güvendiği kişidir." buyurarak mü’min olan bir kişinin, başkalarının mallarına, canlarına namuslarına zarar veremeyeceğini belirtmiştir.
Diğer taraftan, bilindiği gibi, peygamberlerin sıfatlarından biri de "Emanet"tir. Allah’tan aldıkları vahyi, insanlara olduğu gibi aktarma görevi olan peygamberlerin bu vasfı, yani "güvenilirlik" vasfını taşımaları oldukça önem arz etmektedir. Hz. Peygambere "el-Emin: Kendisine güvenilen" sıfatı, peygamberliğinden önce verilmiş bir vasıftı. Toplumda herkes, O’nun doğru sözlü, kendisine güvenilen bir kişi olduğunda birleşmekteydi.
Yüce dinimizin ismi olan "İslâm" kelimesi de kök olarak barış, esenlik, güven anlamlarını taşımaktadır. Bir hadislerinde Peygamber Efendimiz, bu mânâyı vurgulamak üzere "Müslüman, diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir. diye buyurmaktadır.
Yazımı bir tarihte yaşanan bir olayla bitireceğim. Anlatılır bir süvari at'ı üzerinde çölde giderken yerde susuzluktan ve açlıktan perişan hale gelmiş bir adama rastlar. Iner kendisine su ve yemek ikram eder. Sonra adamın yürüyemeceğini anladığından diyorki sen at'ın üzerine bin ben yürürüm dedi. Adam at'ın üzerine bindikten sonra ata kırpaçla vurur ve at'ın sahibini çölün ortasında bırakmak ister. Atın sahibi kendisine seslenir. Dur sana bişey söyleceğim. O da durur. Ne ne söyleyeceksin der. Adam der lütfen aramızda geçen olayı kimseye anlatma. Adam şok olur. Neden diyor. Çünkü bunu insanlara anlatırsan insanlar arasında güven kalmaz. Kimse kimseye rahmet etmeyecek ve birbirlerine güvenmeyecektir. Gerisini siz düşünün.