Daha önce bu sayfada, İstanbul Sözleşmesini, 6284 sayılı kanuna göre aile koruma kararının aileyi ve toplumu ciddi anlamda olumsuz yönlerinin olduğunu, aileyi yıkma planı olduğunu yazmıştık. Çok şükür ki, bir takım elit tabakanın ve aileyi ve toplumu ifsat etmek isteyen bir kesimin tüm dayatmalarına, propagandalarına rağmen Sayın Cumhurbaşkanı bu iflah etmez sözleşmeyi feshetmiştir.
Sözleşmenin iptal edilmesi ile birlikte artık aile içinde ve toplumda ister çocuklara karşı, ister kadınlara karşı artık baskı ve şiddet olmayacağı anlamına gelmez tabi. Çünkü İnsanların eğitim durumunda, ruh hallerinde, ekonomik durumlarında herhangi bir değişiklik olmadı. Haliyle her şey güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmez. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu kararı, AB ‘nin, yurt içinde ve yurt dışında güçlü propagandaya, güçlü medyaya sahip gizli ve açık çalışan teşkilatlara karşı ve tüm dayatmalara karşı onurlu ve kararlılıkla bu aileyi ve toplumu ifsat eden sözleşmeyi iptal etmesi, ülkesini, milletini seven herkes tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır.
Ancak toplumda yine aynı şekilde aile içinde bir takım sıkıntı ve problemler çıkacaktır. Bu da doğal bir şeydir. Tüm toplumu sorunsuz ve problemsiz bir kitle yapmak imkânsızdır. Tabi ki herkes aile içinde problem ve sıkıntı çıkmasını istemez. Ailelerin dağılmasını ve kadınlara şiddet uygulamasını istemez.
Her ailede zaman zaman huzursuzluk çıkabilir. Bu huzursuzluğu çıkaran taraf her zaman erkek olmayabilir. Huzursuzluk çıktığında söyleyecek sözü olmayan şiddete yönelir. Bu da aile içinde ciddi anlamda huzursuzluğu daha artırır. Ancak her tartışmada, ya da küçük sorunlarda hemen kadının ilgili kurumları arayarak erkeği evden uzaklaştırması istemesi; örflerimize, adetlerimize, inancımıza, sahip olduğumuz değerler ve aile yapımıza ters ve çok yanlış bir durumdur. Erkeğin evden uzaklaştırması aileyi koruyamayacağı bilakis daha fazla yarayı, sorunu derinleştirmeye sebep olmaktadır.
Nihayetinde bu hatadan dönüldü. Önemli olan bundan sonra aile içinde olabilecek huzursuzluğu kim ve nasıl düzeltilmesi gerektiği hususudur. Burada toplumu oluşturan tüm bireyler sorumludur. Ve her birey elini taşın altına koyması gerekir. Birincisi toplumun ıslahı ve ifsadına karşı toplumda kötü giden tüm olumsuzluklara karşı herkes kendini sorumlu hissetmesi lazım. Herkes toplumun bir üyesi olduğuna göre, toplumda olan bu tür olumsuzlukların çoğalmaması için ve toplumun mutlu yaşaması için herkesin üzerine düşen görevler vardır. Birey olarak herkes; ister akrabası olsun, ister komşusu olsun bu tür olumsuzlukları olduğu ailede ıslah etmek ve sorunları gidermek için aileler arasında olun geçimsizliğin çözümü için bir katkı sağlayabilir. İkinci husus; ilgili kurumların bu konu için komisyon kurarak, bir ailede şiddet uygulandığı veya geçimsizlik olduğunun ihbarı alındığı eve derhal polis değil de, bu komisyondan oluşacak bir-iki kişiyi oraya yönlendirir, aile içinde problemin ne olduğu, aile içinde ebeveynlerin evlilik birliğinin kendilerine yüklediği görev ve sorumluluğu hatırlatılır. Sorunların kavga, gürültü ve şiddet uygulayarak çözülemeyeceğini uygun dille konuşulur. Bu şekilde hem şiddetin artmaması ve sorunların derinleşmesi için uygun bir adımdır.
Bu şekilde gerek birey ve gerekse ilgili kurumların bu olaylara bu şekilde el atılmadığı takdirde; aile içinde şiddet uygulandığı, her gün bir ailenin dağıldığını müşahede edeceğiz. Bunu fırsat bilen dışta ve içte, gizli ve açıktan aile yapımıza saldıran güçlerin elini güçlendirecek ve tekrar aynı şekilde buna benzer kanunlar bize dayatılacaktır. Birey olarak ve kurumsal olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu dik duruşuna sahip çıkmak ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda elini güçlendirmek için, kötü niyetli, kötü zihniyetli propagandalara karşı durmak ve bu tür insanları konuşturtmamak için toplumda bu tür vakalara karşılaşınca mevcut aile ile irtibata geçin sorunu gidermek zorundayız.
Bu tür kanunlara ve sözleşmelere gerek olmaması için birey ve toplum olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmemiz lazım. Zaten bizi bu noktaya getiren şey, nemelazımcılık ve toplumsal sorunlara karşı lakayt kalmaktır.
Tekrar özümüze dönerek, toplumda olan her türlü olumsuzluğa duyarlı ve bilinçli bir şekilde el atılması gerekir. Bu tür olumsuzluklar toplumun hastalığını gösterir. Bu hastalıklar çoğaldıkça toplumu sarar ve toplum çökertir. Bu durumda, bizde bu toplumda ve gemide olduğumuza göre kimse bu tür hastalıklara karşı lakayt kalma gibi bir tercih hakkı olmaz. Nasıl ki bir insanda bir hastalık çıktığında hemen onu tedavi etme yoluna gidiliyorsa,bu tür sorunlara da aynı şekilde tedavi etme yoluna gidilmesi gerekir. İnsanda olabilecek hastalık zamanında tedavi edilmezse vücudun diğer organlarına da yayılabilir endişesiyle tedavi yoluna gidilir.
Toplumda aynı şeklide bir insan gibidir. Toplumunda hastalandığı ve öldüğü bilimsel olarak bilim açıklanmıştır. Dolayısıyla toplumda olabilecek sosyal ve psikolojik, aile sorunları gibi hastalıklar da aynı şekilde zamanında müdahale edilmezse zamanla bu sosyal hastalıklar yayılır ve toplumu yıkar. Toplumun bireyi olarak, yaşadığımız toplumun sosyal hastalıkların yayılmasını istemeyiz. Bu durumda herkesin toplumsal sorunları ve sıkıntıları gördüğünde, gücü nispetinde yapacağı şeyler vardır. Önemli olan etrafımızda olan olumsuzluklara lakayt kalmamak ve sorumsuz yaşamamaktır.
Bilinçli birey ve mutlu bir aile anlayışıyla yaşamak temennisiyle…