Herkes Midyat‘ta yaşamakla ve Midyatlı olmayı özel bir gurur olarak görür. Ancak bu gururun nedeni, özellikleri, sebepleri hakkında belki de çoğunun söyleyeceği bir sözü olmaz. Herkesin kendi yaşadığı yeri sevmesi, bununla gurur duyması doğal bir şeydir. Biz Midyatlı olarak genel itibariyle gururunu duyduğumuz husus, burada farklı dinlerin, ırkların ve dillerin bir arada yaşadığı, kavga-gürültünün olmadığı, insanların bu farklılıklarını ön plana çıkartarak üstünlük veya aşağılık kompleksine kapılmadığı, Midyat‘ın eskiye dayanan bir sanatın olduğu, ayrıca, mimari olarak evlerin sade gösterişten uzak ve taşın hamur gibi işlendiği ile ilgilidir.
Dolayısıyla gururla konuştuğumuz bu hususlar mirasla ilgili durumdur. Yani mirasımızla gururlanıyoruz, yaptıklarımızla ve kendi sanatımızla değil. Ortaya koyduğumuz imarla değil. Sevgi, şefkat, nezaket, yardımlaşma da kat ettiğimiz değerlerimizle değil. Miras bize ait olabilir, ancak bizim kazancımız değildir. Dolayısıyla bize ait olmayan değerlerle de gururlanmamız çok mantıklı gelmiyor doğrusu. Miras sevilir, korunur, mirasla gururlanılır. Ancak üzerine bir şeyler katarak olması lazım. Biz sadece kendi yaptıklarımızla gurur duyabiliriz. Kazanımlarımızla gurur duyma hakkımız vardır. Midyat‘a hâkim bir noktaya çıkıp kuş bakışıyla şöyle ilçemizin mimari durumuna bir göz atarsak, gözlerimiz hemen acıyacak, kararacak ve yorulacaktır. Çünkü o kadar düzensiz, çarpık bir yapı inşaatı var ki akıllara ziyan. İnsan kötü bir imar ortaya çıkartmak istese bu kadarını yapamaz. Demem o ki Midyatlı olarak gurur duyduğumuz, iftihar ettiğimiz bu ilçe o kadar kötü bir imarı var ki ağlanacak durumda. Oysa Midyat yeni büyüyen ve yeni imara açılmış bir ilçedir. Bu nedenle istediğiniz şekilde imarına ve büyümesine yön verebilirsiniz.
Dolayısıyla bu mevcut siyasi yönetimle mimari yapı olarak yavaş yavaş büyüyen ilçemiz ne yazık ki istenilen şekilde ve düzeyde gelişmemiştir. Bilakis çok çarpık, düzensiz, göze iyi hitap etmeyen, şekilsiz, sadelikten uzak, karma karışık, dağınık bir görünümdedir. Bununla birlikte binaların çarpıklığının yanında da, yeşil alan diye bir mefhumun olmadığı ortadadır. Ayrıca parklara hiç değer verilmediği aşikârdır. Dikkat edilirse mevcut parklar hepsinin ortak özellikleri yüksek gerilimli trafo binalarının yanında olmasıdır. Tedaş trafo binasını kurarken trafonun tehlikeli olması hasebiyle etrafını da kamulaştırıp, yanına yaklaşılmaması gereken bir binadır. Belediye de hemen hemen tüm trafo binalarının yanında Tedaş tarafından kamulaştırılan yerlere park yapmış durumdadır. Bu da ayrı bir garabet. Parklar, mahalle sakinleri ve özellikle çocukların rahatlıkla güvenle gidip çay içebileceği, çocukların cıvıl cıvıl sesleri arasında dinlenildiği ve çocukların eğlendiği mekânlar olması gerekirken, maalesef bu görevi görmemektedirler. Yine aynı şekilde dikkat edilirse parkların etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş bununla yetinmemiş cezaevlerini anımsatan, ya da ülkeler arasındaki sınırları belirleyen dikenli tel görgüleri ile sarılmıştır. Girilmeye çalışılsa bile kapıdan herkesin alınmadığı mekânlar durumunda. Mesela Midyat çay bahçesine çocuklar tek başına alınmamaktadır. Bu durumun, çok garip bir şekilde insanlarımız tarafından sorgulanmaması da ayrı bir garabettir.
Şimdi yazının başına dönecek olursak, bu durumla gururlanabilir miyiz? Nasıl bir gelecek, bir miras bırakıyoruz acaba? Bizden sonra gelecek nesil bizim yaptıklarımızla övünüp gururlanabilecekler mi? Önemli olan iyi miras bırakmaktır. Yoksa miras üzerinden gururlanmak maharet değildir. Dolayısıyla bu saydığımız tüm olumsuzlukların sebebi ne yazık ki bizleriz. Bütün bunlar bizim eserimizdir. Bu eserlerimizle, yaptıklarımızla yüzleşmemiz gerekir. Eğer gerçekten bu görüntü bizi rahatsız ediyor ise, bu duruma karşı ne yapılması gerekiyor ise yapılmalıdır. Tercih bizimdir. Biz neyi tercih ediyor isek o olacaktır.