Öncelikle toplum olarak çok sağlıklı düşündüğümüzü söyleyemem. Tabi buna siyasetçiler
ve politikacılar,kendini aydın görenler, yazarlar, akademisyenler de aynı şekilde sağlıklı
düşünmüyorlar. Ya da hesaplarına böyle geliyor diyebiliriz. Şuanda herkesin kabul ettiği bir gerçek
var; Türkiye dışarıda yedi düvele karşı savaşıyor. Bu herkesçe malum eyvallah. Ancak bir
gerçek var ve bu gerçeği herkes kaçırıyor. Bu da içeride kaç düşmanla savaştığımızı ya da
savaşmamız gerektiğini hiç kimse ne yazık ki dillendirmiyor. Oysa televizyon ekranlarında ve tüm
gazete manşet ve köşelerinde hep Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış siyaset ve
politikası izlenip, nerede hangi açıklama yapmış, dışarıdaki hangi devlet başkanına nasıl cevap
vermiş, hangi gazeteciyi yerin dibine sokmuş üzerinden uzun uzun tartışılır, yada Suriye’deki TSK’nın askeri harekâtı nasıldır, ne kadar mühimmat var, ne kadar başarılı üzerinden boş
konuşuyor.
Sayın Cumhurbaşkanının Afrin, Menbiç politikası uzun uzun konuşulur, yazılır.
Yazılanlar, konuşulanlar zaten herkesçe bilinen şeyler. Bu söz konusu mesele ve olaylar 24 saat
zaten haber bültenlerinde yayın yapıyor. Peki durum bu iken ne diye bu kadar ballandıra ballandıra
konuşuluyor bu çok bilmiş gibi duran insanlar. Konuşmalarında öyle lafı ağızlarında geveleyip
duruyorlar. Sanki onlardan kadar bu devleti, bu milleti, bu bayrağı seven yok gibi. Zaten onları
dinlemekte zaman kaybından başka bir şey değil. Öyle görünüyor ki, tüm bu zevatların tek derdi var
gibi herkes AK PARTİ ‘nin sunduğu pastadan pay kapmak ve yarın olacak seçimde bir yer kapmak.
Oysa devletini, milletini seven, milletin geleceğini, mutluluğunu, huzurunu seven
bunlardan önce konuşulacak öyle çok iç meseleler var ki. Dış politikayı konuşarak, Sayın
Cumhurbaşkanının yaptığı politikaları takdir ederek, politikacı, siyasetçi, akademisyen ve aydın
olunmaz. Aydın insan, milletini, devletini seven insan toplumsal olayları inceler, tahkikat yapar,
Şu anda halkın sesi olacak, halkın derdine derman olacak ve halkın sıkıntılarını haber
edecek, konuşacak çok acil, aydın ve duyarlı insana muhtacız ki.
Milletimiz kan ağlıyor, toplum kan kaybediyor. Ne yazık ki hiç bir politikacı, siyasetçi,
önder, aydın insan, yazar- çizerin dikkatini çekmiyor. Belki de bilip- duyup, bilmezlikten
duymazlıktan geliniyor. Çünkü milletin sorunlarını, problemlerini ve toplumsal vakaları dile
getirseler belki prim yapmayacak ya da birilerini rahatsız edecek diye yazılmıyor, konuşulmuyor.
Ancak hiç unutulmasın ki güneş balçıkla sıvanmaz.
Şuanda toplumun kahir ekseriyetinde ekonominin iyi gitmemesi, adam kayırmalar, haksızlıklar, adaletin olmayışı ve iyi işlemeyişi, haksız ve hukuksuzluklar, ihalelerde yapılan fesatlar, devletin yaptığı israflar, özellikle akar yakıta yapılan zamlar ve bu zamla birlikte her türlü gıda ve sektöre yansıyan zamlar. İş ve işçi bulma kurumundan yerleştirilen geçici işçilerin hiç bir iş yapmaması ve yerleştirilen insanlarında gerçekte bu maaşa ihtiyacı olmadığı merkeze yakın insanların yerleştirildiği ve gereksiz iş istihdamı yapıldığı, İlçe ve il başkanların Kaymakam ve Vali yerine geçip kararlar vermesi gibi tüm bunlar halkın ciddi anlamda rahatsız duydukları aşikârdır. Tüm bunlar halkın arasında güvensizlik, sevgisizlik aşılamaktadır. Bir toplumda güven ve sevgisizlik biterse, toplumu bir araya getiren tüm fonksiyonlar dağılır. Toplumun bozulan diğer hastalıklarını geçiyorum. Dolayısıyla bu gerçekler ortada iken televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde başka havalardan saz çalmak beyhudedir.
Milletini, devletini seven toplumun acı gerçeklerden konuşması lazım. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sloganın kullanarak iç meseleleri, sorunları görmezden gelemeyiz. Dış düşmanları ve
tehlikeleri konuştuğumuz kadar iç tehdit ve tehlikeleri yazıp konuşulması lazım. Aksi takdirde iç
meselelerde ve toplumda bu kadar hastalık yayılmışken bunları görmezden gelip dış politikaya
takılma, ve içi meseleleri görmeme; kibrit çubuğunun gözünün dibine kadar getirip arkadaki ormanı
görmezden gelmeye benzer.