Ne yazık ki; okullar aydın insan yetiştiremedi. Bilakis öyle insanlar yetişirdi ki, hayatı çekilmez hale getiren dünyayı zehir zemberek hale getiren bir nesil yetiştirdi. Bu çok büyük bir iddia gibi görünse de,insanların davranışlarına gidişatlarına kararlarına ve saygı duydukları, sevdikleri objelere bakılsa bu durum çok net görülecektir.
Tabi ki öncelikle bunun böyle olduğunu görmek için; eskiyi, eskiye dayalı insan ilişkilerini davranış biçimlerini iyi bilmek ve görmek gerekir. Okulun ne suçu var diyeceksiniz? Bundan yüz yıl öncesine, okulların daha çok yaygınlaşmadan ve zorunlu olmadan önce, modern eğitim sistemi hayatımıza girmeden önce; anne-babalar çocuklarını ahlaklı ve toplumla zıtlaşmayan, yaşadığı topluma iyi ve faydalı bir insan yetiştirmek için gerekli özen ve gayreti gösterirlerdi. Mektebe giden, gidebilenler, Mektep’te fenni ilimler yanında ahlak ve terbiyeyi öğrenirlerdi.
O zamanlarda ahlaki eğitime ehemmiyet verilirdi. Mektebe gidemeyen, ya babasının yardımı ile ya da köyün, mahallenin cami imamının aracılığı ile okuma yazma öğrenmekle birlikte ahlakı ve terbiyeyi öğrenirdi. O zamanlar okullar fenni eğitime önem verildiği gibi terbiye usulüne de değer verilirdi. Öğrenciler de okurken bir an önce diploma alıp bir işe yerleşmek için gitmiyordu. Bir de eğitim zorunlu değildi, bilakis gönüllüydü. Bir öğrencinin zorla eğitime gitmesi ile gönüllü gitmesi arasındaki farkı da siz takdir edin. Okula gitmeyenlerde, şimdiki okulda öğretildiği gibi cahil olunmuyordu. Okuma yazma bilmeyebilirlerdi, ancak hayatı ve toplumun kendilerinden beklentisini iyi okurlardı.
Bilmek nedir ki, hayata anlam katmazsa, ortaya bir medeniyet konulmazsa, bir kültür, bir miras ortaya çıkartmazsa. Önemli olan kaliteli, güvenilir, herkesin birbirine karşı sevgi-saygısı olduğu ve mutlu olduğu bir toplum inşa etmek değil midir? Şimdi ki yaşadığımız çağa bakalım ibretlik gözle; Şu anda dünyaya kuş bakışı baktığımızda, her taraf kan revan değil mi? Savaşın en kirlisi yaşanmıyor mu? Dünya kirletilmedi mi? Peki şuan da dünyayı yönetenlerin hepsi okumuş, büyük büyük diplomalar alan, bilmem hangi ünlü üniversitesinden mezun olanlar değiller mi? Şu anda yaşadığımız, yaşananlar dünyanın hangi karanlık çağında yaşanmıştır. Gerçi dünyanın karanlık çağı olmamıştır, olabileceği düşünülse şu anda yaşadığımız çağdır karanlık çağ hem de en zifiri karanlık çağdır yaşadığımız.
Bir de toplumsal vakalara dönersek; Şehrimize, mahallemize, köyümüze bakalım, Okullu, okuyan, diploma alan bu dönemin yaşamı mı? Ya da bundan önce okulsuz, diplomasız yaşayan babalarımızın dönemi mi daha güzel daha mutlu daha sakin daha huzurlu daha güvenli daha sağlıklı, daha temiz ve kaliteli yaşanılabilir bir toplum mu?
Evet, hangisi sizce? Amacım okulu kötülemek değildir. Ancak okul bizleri yanıltmıştır bir yerde. Sistem okulu tekeline almış ve kendisi dışında kimseye eğitim verme hakkı vermediği gibi vermek isteyenleri de cezalandırdı. Sistem çocukları kendisininmiş gibi davrandı. Anne-babalarda çocuklarını okula teslim etti bir kere; ‘eti senin kemiği benim’ dedi hocaya. İnsanın sermayesi, hayatta en değerlisi olan masum çocuklar, anne-babaları tarafından, ahlaka ve dine karşı olan sisteme, okulda tanımadığı bilmediği bir öğretmene teslim etti çocuğunu yani geleceğini. İlk yıllarda belki kerhen olmuştur, ancak daha sonra kendi elliyle teslim etti körpe, masum, mazlum çocuklarını yani geleceğini.
O gün bugündür, sorgulanmaz oldu bu modern mabetler. Anne-babalar halen yanılgı içindedirler, çocuklarının terbiyesini, eğitimini okula, okulda tanımadığı öğretmenlere vermekle. (Öğretim demiyorum, yanlış anlaşılmasın) anne-babalar okulun çocuklarını eğitmediğini anlamaları gerekir. Çocuklarının durumlarına bakarak bunu anlayabilirler. Şuanda ki toplumda suç oranları yaşanan olumsuzluklar güvenin zedelendiği saygının bitme aşamasına geldiği, müsamahanın yardımlaşmanın sevginin bittiği bir topluma doğru gittiğimizin anlaşılması gerekir büyükler tarafından.
Zaman kötü, şartlar değişmiş; demekle sorumluluktan kimse kurtulamaz. Artık büyükler çocuklarının eğitimini üstlenme zamanı gelmiştir. Çocuklarını, geleceklerini başkalarına teslim etmekten kaçınıp, biraz sorumluluk alma vakti gelmiştir. Babaların kahvehane köşelerinde gece yarılarına kadar oturma zamanı varsa, demek ki ne çocuklarımızı eğitecek zamanımız vardır. Maddi anlamdaki sermayemizi korumak için ne kadar hesap, telaş edip düşünüyor isek, geleceğimiz olan çocuklarımız için de aynı hassasiyeti görmek lazım. Bir büyüğümüzün deyimiyle ,”Okula karşıyım, okumadan yanayım”.