1095 tarihi ve öncesi Avrup’a sefalet ve fakirlik içinde yaşıyordu. Ülkeler kendi aralarında savaşıp duruyordu. Yokluk içinde, köylüler aç, halk yoksul ve soyluların birçoğu işsiz durumda idi. İslam ülkeleri bilimde, ticarette, edebiyatta ve konforda ileri düzeydeydi. İslam ülkeleri kendi aralarında bir takım sorunlar vardı, ancak bu çok ciddi sayılmazdı. Taki haçlı seferleri başlayıncaya kadar. Haçlı seferleri Ortadoğuya, İslam ülkelerine gelinceye kadar her şey yerli yerindeydi.
Haçlı seferlerini Ortadoğuya yönlendiren ve Avrupa’nın devlet adamlarını ve krallarını bilgilendiren ve onları kendi aralarında yaptıkları savaşı durdurmaları ve Ortadoğuya, islam beldelerine yönlendirenler Papa II. Urben ve Papaz Piyer Lermit oldu. Fransa’nın Klermon şehrinde toplanan konsilde bu iki şahıs senyörleri, şövalyeleri ve bütün Hıristiyanları, Müslümanlarla savaşa çağıran etkili konuşmalar yaptı. Hz.İsa’yı (aleyhiselam) kurtarma ve doğduğu şehri olan Kudus’ü özgürleştirmek ve Ortadoğudaki sanatı, edebiyatı, ticareti, bilimi ve hertürlü zenginliğe el koymak istediler. Sefere katılacak olan herkesin, kilisenin himayesinde olacağını ve günahlarının da bağışlanacağını söyledi. Bundan sonra Papaz Piyer Lermit de üstü başı yırtık, elinde haç olduğu hâlde bütün Fransa’yı ve Avrupa’yı dolaştı. Halkı, Haçlı seferlerine katılmak için teşvik etti. Nihayetinde ; 1096 yılında l.Haçlı seferleri doğuya doğru yol aldı. Uğradıkları her yeri taru-mar ettiler, katliamlar yaptılar. 1096 yılından 1270 yılları arasında bu Haçlı seferleri Ortadoğuya seferler üzerine seferler düzenlendi.
O tarihte, İslam beldelerinin liderleri bir kısmı Avrupa’nın Askeri gücü NATO’nun(Haçlı seferleri) işgaline direndi, bir kısmı Avrupa’nın işgalci askerlerine hediyeler vererek kendi saltanatlarını koruma peşinde idiler.
Amacım tarihi bilgi vermek değildir. Tarihten ibret alınmasıdır. Merhum Mehmet Akif Ersoy bir dizisinde şöyle demiyor muydu. “Tarihten ibret alınsaydı, tarih tekerrür edermiydi” diye. Şu anda İslam beldelerine bakıldığında aynı durum söz konusudur. Tüm islam beldeleri işgal altında, her yerde katliamlar, ölümler ve talan edilen yeraltı ve yer üstü zenginlikler. İslam beldelerinin başında bulunan liderler herkes kendi konumunu ve saltanatını koruma peşinde. Hepsi Avrupa’nın haçlıların gölgesi altında yaşıyorlar. Müslümanlar birbirinin kanına girmiş durumda.
Peki bu kendi içimizdeki savaşları durduracak ve gerçek düşmanın Haçlılar, Avrupa’lılar olduğunu söyleyecek, anlatacak kimsemiz yok mu? Ya da bunu anlayacak akıl kalmadı mı bizde? Daha ne kadar birbirimizin kanını dökeceğiz ? Aynı dine mensup, aynı Allah’a iman eden, aynı kültürle beslenen ve aynı değerler taşıyan bizler neden Avrupalının, haçlı zihniyetinin aklı ile hareket ediyoruz?
Biz özümüze dönmedikçe, kendimize gelmedikçe bu savaşlar, bu akıtılan kanlar, feryatlar kendi kendine bitecek gibi değildir. Biz özümüze dönersek, Allah’ın (Celle Celalühü)kelamına dönersek, Allah’ın (Celle Celalühü) emrettiği şekilde insani ve İslami değerlere dönmekle ancak bu zilletten kurtulabiliriz. Aramıza konulan ırkçılık ve mezhepçilik palavralarına sırt çevirmemiz lazım. Bizim bizden dostumuz olmadığını anlamamız lazım. Aksi takirde bu savaşlar bitecek gibi değil. Tercih bizim, ya zillete devam ya da özümüze dönmek.