Tepki kelimesi tıp dilinde ya da günlük konuşmalarda da, insan denen canlı varlığın dışarıdan kendisine yapılan fiili müdahale sonucunda hareket etmediği takdirde, “tepki vermedi, tepki vermiyor” şeklinde cansız ya da ruhsuz olduğu, bununda ölü olduğu anlamına gelir. İnsanlar da günlük yaşamlarında birisinin birisine zarar vermesi ya da sözlü veya fiili olarak eylemde bulunulduğunda da kendisine bu olumsuz hareket yapılan şahıs ta tepki vermediğinde, sosyal çevre tarafından “tepki vermediği” için hor görülür ve küçümsenir.
Demek ki, tepkisizlik yok hükmündedir. Tepki vermeyen tıbben ölü olarak kabul edilir. En azından ruhsuz ve hareketsizdir. Dış müdahaleye karşı tamamen pasif kalmaktır. Sosyal günlük hayatta da, kişiye özel sözlü veya fiili harekete karşı da tepkisiz kalmak; kendini yok saymaktır. Kendi kişiliğini yok saymaktır. Savunma refleksi ölmüş demektir. Dış müdahalelere karşı savunma vermeyeceğinden artık sürekli saldırılara açıktır. Her saldırı eylemi, tepki görmeyince, saldırılar daha da artacaktır. Bu hayatın olağan gerçekleridir.
Tepkisizlik bu kadar kötü bir eylemsizliktir. Sosyolojik olarak toplumun gidişatına, topluma yapılan müdahaleler, toplumu ifsat etmeye yönelik politikalar, söylemler, eylemler ve toplumu toplum yapan unsurları yok etmeye yönelik kötü niyetli eylemlere karşı da toplum olarak el birliği ile bu kötü eylem ve müdahalelere karşı lakayt kalmak, tepki vermemekte yukarıda izah ettiğimiz gibi kötü sonuçlar doğurur.
Şu anda toplum olarak hem ekonomik, kültürel ve hem de sosyal ve içtimai olarakta tüm değerlerimiz saldırı altındadır. Toplum olarak kötülüğe ve günahlara sınırsız izin verilmiştir. Toplum hiçbir saldırıya tepki vermiyor. Tepki vermeyince kötü niyetli insanların daha da azmasına ve daha da saldırmalarına cesaret veriyor.
Yaşadığımız topluma genel bakış açısıyla bakıldığında: toplumun değerleri yozlaştığını, toplumu bir araya getiren değerlerin tehdit altında olduğunu görmek çok zor bir durum değil. Toplumda gayri ahlaki yaşam tarzı, batıya özenilen popüler yaşam kültürü, idarecilerin beytül malı-kamu malı- babalarının çiftliği gibi kullanmaları, kendi aralarında bölüştürmeleri, toplumun hizmetine sunması gereken kaynakları hunharca israf ederek kullanmaları, israfın önüne geçilmediği; diğer şekilde toplumun ahlaki yapısının gün geçtikçe erozyona uğradığı, örf ve adetlerin örselendiği, inanç değerlerinin hiçe sayıldığı ve hiçbir değerin kalmadığı sosyal hayatın her köşesinde görülmektedir.
Tüm bu olumsuzluklara, zamanında ve şimdi dâhil toplum olarak gereken tepki gösterilmediği için, zamanla tüm bu olumsuzluklar vuku bulmuştur.
Toplum olarak, toplumun değerlerini tehlikeye koyabilecek tüm olumsuzluklara zamanında tepki verilmesi gerekir. İzin verildikçe toplumda yozlaşma ve ahlaksızlaşma gün geçtikçe artmaya devam edecektir.
Toplumun tüm fertleri hayatın normal seyrinde gitmediği, bir şeylerin kötü yöne doğru gittiğini hissetmektedir. Ancak sorunun kaynağı nedir? Nerden başlamıştır? Nasıl önüne geçileceği hususunda yeteri kadar kimse düşünmemektedir. Özellikle yöneticilerin yanlış politikaları bu olumsuzlukları hızlandırmaktadır. Toplum olarak, toplumun değerlerine, ahlak yapısına ve toplumu ayrıştıracak her türlü politika ve eylemlere zamanında gerektiği şekilde gerekli yerde bu olumsuzluklara tepki verilebilmesi gerekir. Toplum olarak değerlerimize, ahlaki yapımıza, inançlarımıza ve emeğimizle toplanan gelirlere sahip çıkabilmeliyiz. Tepki verilmezse geleceğe iyi bir miras bırakmış olmayacağız.