Yaşam Tarzı Ve Sağlık
Bizler medeniyetlere ışık tutmuş bir kültüre sahip iken, teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi ile birlikte batı dünyası kendi kültürünü bize ihraç etmiştir. Esasen batı popüler kültürü dinden boşalan alanı doldurmak için tasarlanmıştı. Biz de bize ihraç edilen, dayatılan, masum gibi görünen çizgi film, sinema, yazılı ve görsel basınla batı dünyasının yaşam tarzını kabul ettik. Var gücümüzle mevcut dini anlayışımızı ve kültürümüzü, örf ve adetleri hiçe sayarak adeta birbirimizle yarışarak mevcut popüler kültürü taklit etmeye çalıştık. Bu kültür, yaşam tarzı dışında kalan kültür ve yaşam tarzlarını gerici, bağnaz olarak kabul ettik ve kendimizce modernleştiğimizi zannettik. Modern hayat dışındaki tüm söz ve eylemleri reddettik. Anne ve babamızdan gördüğümüz hayatı gerici ve bağnaz olarak kabul ettik. Anne ve babamızdan gördüğümüz kültür içinde; yardımlaşma, saygı, sevgi, merhamet, güven, akraba ziyaretlerini barındırıyordu. Ve gerçekte hayata anlam katan bu özelliklerdi. Ancak modernite hayatın sunduğu popüler kültür içinde; güzel giyinmek, sağlıklı beslenmek, özgürlük, sınırsız haz, zevk ü sefa vardı. Bunlarda insanın nefsini okşadığından peşlerine takıldık. Ancak geldiğimiz nokta iç açıcı bir durum gibi görünmüyor. Boşanmaların artması, günahta özgürlük, zengin ile fakirlerin birbirini sevmemesi, merhametin kalkması, güven ortamının yıkılması, benmerkezci ve doyumsuz ucube bir insan tipi ortaya çıktı. Hayatın kalitesi düştü. Ya da hayat diye bir şey kalmadı. Yani insan insanın kurdu oldu. Oysaki insan çift boyutluydu. Sadece ekonomik gelişmeyle insan mutlu olmuyordu. Bu insanın mutluğu için yetmiyordu. Birde insanın manevi boyutu vardı. Işte modernite hayat ve popüler kültürün ıskaladığı şey budur. Modernitenin maneviyatı yoktur. Tamamı ile maddeye endekslenmiş bir kültür olarak ortaya çıkmıştır. İşte maneviyatın, sosyal ilişkilerin insan sağlığı üzerindeki etkisini görmek için şu yaşanmış ibretlik olayı okuyalım. "Pennsylvania yakınlarındaki bir tepeye 1800’lerin sonunda İtalya’nın Roseta köyünden göç edenler yerleşmiş ve aynı isimle kurdukları köye çok uzun yıllar boyunca kendilerinden olmayanları almamışlardı. 1950’lerde vadideki bir tıp toplantısına gelen Doktor Stewant Wolf’ a bir yerli doktor, çevredeki yerleşim yerlerinden kendisine pek çok hasta geldiğini fakat Roseta’ dan 65 yaşın altında kalp şikayeti ile hiç kimsenin başvurmadığını söylemişti. O yıllarda kolesterol düşürücü ilaçlar ve kalp sorunlarıyla ilgili diğer önlemler bilinmediğinden kalp krizleri çok yaygındı. 65 yaşın altındakilerin başlıca ölüm sebebi kalp hastalıklarıydı. Durum doktor Wolf’un ilgisini çekti. Öğrencileri ve meslektaşlarıyla birlikte sebeplerini araştırmaya girişti. Geçmişteki kayıtları incelediler. O bölgede yaşayanlara mevcut bütün testleri yaptılar. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Roseta’ da 65 yaşın altında hiç kimse kalpten ölmemişti ve hiç kimse kalp hastalığı belirtisi göstermiyordu. Toplamda kalpten ölüm oranı Amerika ortalamasının üçte biriydi. Ayrıca köyde intihar, alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı, mide ülseri de yoktu. Suç oranı pek küçüktü. Kimse devletten muhtaçlık aylığı almıyordu. İnsanlar sadece yaşlılıktan ölüyorlardı. Araştırmalar ilerletildi, yaşlanma süreciyle ilgili bütün faktörler mercek altına alındı. Sonuçlar inanılmazdı. Bir kere Roseta’lılar memleketlerindeki sağlıklı beslenmeyi bırakmışlar, aşırı miktarda yağ, protein, karbonhidrat tüketiyorlardı. Egzersiz yapmak yoktu. Şişmandılar. Aşırı derecede sigara içiyorlardı. Pensylvania ve İtalya’daki akrabaları incelendiğinde, genlerden gelen bir özellik de olmadığı anlaşıldı. Zira onlardaki hastalık ve suç oranı ulusal ortalamadaydı. Fiziksel her türlü unsur ortadan kaldırıldıktan sonra sıra toplum yapısını incelemeye geldi. Roseta’nın sırrı diyet, egzersiz veya genlerde değildi. Yaşam tarzındaydı. Aileden 3-4 nesil aynı evde yaşıyorlar, büyüklerine saygı gösteriyorlar, sokakta herkes birbiriyle sohbet ediyor, ev ziyaretleri yapıyorlar, aksatmaksızın kiliseye gidiyorlardı. Eşitlikçi bir toplum anlayışları vardı. Varlıklılar asla gösterişe kaçmıyor, ihtiyacı olana derhal yardım ediliyordu. Sonuçta Roseta’lılar kendilerini modern dünyanın baskılarından uzak tutan güçlü ve koruyucu bir yapı kurmuşlardı. Sağlıkları bundan ileri geliyordu. Wolf ve arkadaşları tıp dünyasını bu bulgulara inandırmakta çok zorlandılar. Sağlık ve kalp krizlerine klasik bilgilerle değil, bambaşka bir yaklaşımla bakmak gerekiyordu. Kişinin neden sağlıklı olduğunu anlamak için yalnızca kişinin beslenme ve yaşam tarzına bakmak yetmiyordu. Kişinin ötesine geçip ait olduğu kültürü, ailelerini, arkadaşlarını tanımak gerekiyordu. Bizim kim olduğumuzu esas bu faktörler belirliyordu.